Baş Kitabımız

Baş Kitabımız

Dostlarımız

Dostlarımız

Kütüphanemiz

Kütüphanemiz

Kitaplarımız

Kitaplarımız

Lanetli Talih - Rachel Gibson

Salı, Haziran 28, 2011

Kitabın adı bana son derece uygun.Çünkü ben de lanetliyim. En azından son zamanlarda öyle olduğumu düşünüyorum.

Kitap, tam bir romantik komedi. Adele ve Zach. Adele, güzel ve karakterli bir kız. Zach ise yıldız futbolcu, çok yakışıklı ve bütün kızlar ona hasta. E bu durumda romantizm ve komedi kaçınılmaz oluyor. Yalnız dikkat bazı paragraflar kırmızı noktalı :)

okuoku.com 'dan hediye gelmişti bu kitap ve aylardır bekliyordu. Bence tam zamanında okumaya başladım. Çok iyi geldi. Okurken kafam dağıldı ve beni sık sık gülümsetti.Sizin de halledilmesi gereken işleriniz biriktiyse ve birazcıkda olsa kafanızı dağıtmak istiyorsanız bu kitabı size tavsiye edebilirim.

Not: Kitapların fotoğraflarını çekemeyeceğim bir süre :(
Arka Kapak: 
Adele Harris erkek bulmakta zorlanmıyordu ama iyi bir adam bulmak imkânsızdı

Tüm tiplerle denemişti-inekler, süper zekiler, yalancılar, egoistler, seks düşkünleri ve deliler. Her şeyi denemiş ama başaramamıştı. Adele'nin aradığı, kalbini dolduracak bir erkekti. Zach gibi...

Evet, Zach'da mükemmel değildi fakat kader ağlarını örmeye başlamıştı bir kere. Adele Cedar Creek'e, ailesinin yanına dönmek zorunda kalmıştı. Kız kardeşinin evliliği bitmek üzereydi, fakat onu daha fazla ilgilendiren nokta, lise aşkının hala bu kasabada olması ve ilk gördüğü günkü kadar yakışıklı olmasıydı. Bu fırsat, şeytanın bacağını kırması için çok güzel bir fırsattı. Zach'ı affetmesi gerekiyordu, ona tekrar güvenecek ve kalbindeki her şeyi yeniden verecekti...

Adele her şeyin üstesinden gelebilecek bir kadındı kadın olmasına ama acaba başarısız bir ilişkiyi daha kaldırabilecek miydi?

"Ateşli bir hikâye, akıcı kurgu ve muhteşem karakterler."
-Barnes-

"Komedi, seks ve vahşi romantizm... İşte Rachel Gibson"
-New York Times-

"Ne erkekmiş ama"
-Jayne Ann Krentz-

"Gibson'ın yoğun romantizmi nefesimi kesmeye yetti."
-Lisa Kleypas-

"Sıcak, zekice kurgulanmış ve akıllıca yaratılmış karakterler."
-Julia Quinn-

Kekeme Çocuklar Korosu - Tarık Tufan

Perşembe, Haziran 23, 2011

kekeme çocuklar korosu ilginç bir kitap.. hikaye, ama öyle bildiğimiz hikayelerden değil.. bir hikayenin akışına bırakmıyorsunuz kendinizi, parçaları sizin birleştirmeniz gerekiyor.. bir radyocunun kendiyle konuşmaları ve bir radyo programında anlattıkları çoğunluğunu oluşturuyor ve bu konuşmalarda bol bol kafa karışıklığı ve hayata dair tahliller yer alıyor.. bazıları çok ama çok etkileyici, ama bazıları da yer yer soyut kalıyor.. dik başlı  ve edebi bir anlatım ve aşağıda görüldüğü gibi bol bol altı çizilecek cümle var.. Modern hayatı, kent hayatını çok yerinde tespit ve tahlillerle harikulade sorgulamış.. İslami kesime de içerden bir bakış sergilemiş ki, dediğim gibi harika tespitleri var. Olağanüstü bir kitap olduğunu düşünmemekle bereber kesinlikle okunmaya değer buluyorum.. kitap hakkında fikir edinmek için arka kapak yazısının çok faydalı olacağını düşündüğümden, ilk defa bir kitabın arka kapak yazısını da paylaşıyorum :)


"Modern yaşam ölümü unutturur" der Ahmet Hamdi Tanpınar. Bu söz herhalde en çok 1980 sonrası kuşak için geçerli. Sadece ölümü unuttursa iyi, tüm değerleri de yapboz haline getirdi.

Popüler kültürün hızlı yayılışı ve modern yaşam tasarımları birçok hayatı ve duyarlılığı kapitalizmin çöp kutularına yuvarladı. Artık neredeyse hemen her şeyin bir "bedeli" ya da "fiyatı" vardı. Bu hızlı yaşamda kendini içlerine hapsedenler İslamcı söylemin tarafında yer alanlardı.

Elinizdeki kitap 1990-2000 yılları arasında İslamcılık söyleminin bir tarafında yer tutmuş kuşağın içinde biriktirdiklerini "dikkafalı" bir söylemle dışavurumu; bu koronun çocuklarına ulaşabilmiş, kimi zaman bağıra çağıra, kimi zaman da dudak ucuyla söylediklerini anlayan kitlenin kitabıdır.

Kekeme Çocuklar Korosu içinde barındırdığı insanlar ve onların öyküleriyle kocaman bir duygu dünyasına karşılık geliyor.
'

ve son olarak bir kaç alıntı..

'Bazen her şeyi anlayabildiğimi sanıyorum. Her şey normal gelmeye başlıyor. Bu beni korkutuyor.'

'Zavallılar! Şimdi yerlerinizi değiştirin, yeni oyunlara hazırlanın. Geveze tanrılarınız yeni bir perde istiyor.'

'Hadım edilmiş kelimelerden evlatlar umuyorsunuz.'

' 'Ellerinizi dikkat edin makineye kaptırmayın' diyordu ustalar.
Ellerinizi makinaya kaptırmayın.
Ruhunuzu da makineye kaptırmayın.'

'Hayatı bir kitap okur gibi geriye yaslanıp okuyamazsın. Direniş ayakta beslenir, yürüyüştür ayakta kalmanın besini.'

'En son hangi acı seni uykusuz bıraktı, en son hangi coğrafyaya gözyaşı döktün, en son hangi cümle beynini darmadağın edercesine odanın duvarlarında yankılandı, söylesene?'

'Sihirli bir lamba gibi önümüze alıp yarını, dilemeye başlıyoruz aklımıza geleni.'

'Tanrı'yı oynamak!
Ellerine geçirdikleri her imkanı, her mülkiyeti sahiplenme duygusuyla otorite aracı olarak kullanma duygusu bu.
Hükmetmek, karar vermek, geleceği belirleme gücünü elinde tutmak. İnsanlara ış ve rızk verdiğine inanmak, insanları sınıflamak sonra. Cenneti ve cehennemi pay etmek.
Bütün bunlar düpedüz Tanrı'yı oynamak değil de nedir?
Zavallı insan bu kez zor bir oyun seçti ve acı duyacak...'

'Kente sahip olduğun her şeyini kat, bedenini, yüreğini, yaşantını, kalbini benim diyebileceğin ne varsa kente kat. Kent seninle beslenecek. Senden eksildikçe kent fazlalaşacak. Üst üste yaşamlar, üst üste gelecek tahayyülleri besleyecek kenti. Kentin varlığı başkalarının yokluğuyla büyüyecek. Tek tek bütün ruhlar, büyük bir ruhun boyunduruğuna girecek.'

'Ruhunu ışıklarla sar ve kentin tanrılarına kutsal bir adayışla sun.'

'Kutsalını yitirimiş bir kentin bu kadar sahte kutsalı barındırması da bir zorunluluk galiba.'

'Tanrı gibi konuşanların sesi her zaman daha yüksek çıkıyordu.'

muhabbet ile..

Miral - Rula Jebreal


Bir kez daha bir kitap sayesinde savaşın soğuk yüzünü hissettim. Daha önce Uçurtma Avcısı ve Bin Muhteşem Güneş'le hissettiğim bu iğrenç yüzü Miral'le başka bir açıdan gördüm.

Hind: Hind, kendini ülkesinin çaresiz çocuklarına, özellikle kız çocuklarına adamış, ülkesi için güzel adımlar atmak isteyen, bu uğurda  evlenmemeyi tercih eden cesur bir kadın. Okurken zaman zaman aklıma Türkan Saylan geldi. Tabii şartları bambaşka fakat ikisi de kızların okuması için ellerinden geleni yaptılar. 

Nadya: Daha genç kız bile olamamışken yaşamaya mecbur bırakıldığı hayattan kurtulup, ruhunda açılan yaralardan nereye kaçarsa kaçsın kurtulamayan bir kadın.


Miral: İşte Miral! Hind'in kızlarından.Onun için fazla cümle kurmaya gerek yok. Çok, çok güçlü bir kız.Okuyun derim.

Tabii gerrçek olaylara dayandığı için insanların bu tür iğrenç durumlara katlanmış olduklarını bilmek beni yine fazlasıyla etkiledi. 

Bu kitap alınacaklar listemdeydi. Fakat biliyorsunuz uzun zamandır kitap almıyorum. Okunacaklar dağları aştığından beri :) Resif Kitap 'a teşekkür ediyorum kitap almadığım bu dönemde ''yeni kitap'' keyfini bana yaşattıkları için :)

Altını çizdiğim birkaç satır;


Özgürlük, kaybedene kadar fark edilmeyen şeylerden biridir. 

''Sigarayı bırakacağına söz verir misin?''
''Sigara burada büyümek kadar kötü değil''


Arka Kapak:
Julian Schnabel'in (Kelebek ve Dalgıç / The Diving Bell and The Butterfly) yönettiği ve Freida Pinto'nun (Milyoner / Slumdog Millionaire) başrolünde olduğu UNICEF Ödüllü sinema uyarlaması yakında beyaz perdede!

Kudüs, 1948. İdealist bir Filistin kadını olan Hind Hüseyni sokaklarda terk edilmiş 55 küçük çocukla karşılaşır. Ebeveynleri Deir Yasin'de katledilmiş olan çocukları yanına alarak bakımlarını üstlenen Hind böylece efsanevi Dar El-Tifel yetimhanesinin temellerini atar.
Zaman geçer ve İsrail devletinin kurulması ile birlikte tüm tarafların tarifsiz acılar çektiği savaş tırmanırken, yetimhanedeki çocukların sayısı 2.000'i bulur. Hind 1994 yılında vefat ettiğinde arkasında gözü yaşlı bir ulus bırakacaktır.

Annesinin hazin ölümünün ardından babası tarafından kız kardeşiyle birlikte yetimhaneye bırakılan Miral, burada on iki yıl boyunca yüksek duvarların ardında, dünyadan izole bir halde Hind'in sıkı disiplini ve şefkati ile büyüyecektir. On yedi yaşına geldiğinde ise ilk kez mülteci kamplarındaki hayat, direniş ve aşk ile tanışır. Artık Miral'ın önünde sadece iki seçenek vardır: Ya Hind Ana'nın görüşleri doğrultusunda eğitimine devam edip barışçı bir yol seçecek ya da sevdiği erkeğin yanında halkı için savaşacaktır…


"İçsel bir çatışmayı bu kadar derinlemesine ve detaylı verebilen çok az roman vardır." Hazel Rochman



Danko'nun Yüreği - Maksim Gorki

Cuma, Haziran 17, 2011

Gorki'yi lise sondayken Dünya klasiklerini okurken keşfetmiştim. Daha sonra ''en sevdiğin yazar?'' diye sorduklarında cevabım Gorki olacaktı. Belki o dönemde değilde başka bir zaman okusaydım bu kadar sevmeyebilir, hatta hiç sevmeyebilirdim bilemiyorum.

Danko'nun Yüreği'ne Can Çocuk'un web sayfasında gezinirken rastlamıştım. ''Aman Tanrım Gorki'nin okumadığım bir bu kitabı kaldı herhalde'' deyip hemmen listeme eklemiştim. Ve arkadaşım Seda doğumgünümde hediye etti bu kitabı :)

Tabii çocuk kitabı olduğundan hemen okuyuverdim. Bu kadar koşturmacanın arasında ilaç gibi geldi doğrusu. Kendimi hafiflemiş hissettim. Kitap, üç hikayeden oluşuyor. Hepsinde de bir mesaj var.Kitabın sonuna geldiğimde Can Çocuk'un küçük okurları için bir dilekte bulunduğunu gördüm.
İşte ;


Nasıl? Çok güzel değil mi?


Arka Kapak:
Maksim Gorki , dünyanın gelmiş geçmiş en büyük yazalarından biri. Yazdığı kitaplar dünyanın bütn dillerine çevrilip yayınlanmış. Danko'nun Yüreği adlı bu kitaptaki üç öyküyü değerli yazarımız Vartan İhmalyan sizler için seçti, Rusça asıllarından Türkçeye sizler için çevirdi; usta çizerimiz Ateş Aydemir de yaptığı birbirinden güzel resimlerle bu kitabı sizler için süsledi. Maksim Gorki, Büyük Rus Devrimi'nden sonra 'Devlet Çocuk Kitapları Yayınevi'nin de ilk yöneticisi olmuştu. Bakın, bu büyük usta, çocuk kitapları konusunda neler söylüyor: 'Çocuklar için yazarken, konuları ayırmak, seçmek gereksiz. Çocuklara yaşamı anlatmalıyız. Çocuklara, yaşamın güçlüğünü, karmaşıklığını, geleceğini yazmalıyız. Çocuklar için yazacaklarımız ilginç olmak zorundadır, yalın olmak zorundadır. Yalın olmayan, ilginç olmayan kitapları çocuklara okutmazsınız; okumazlar. 'Severek okuyacağınız, yalın bir anlatımla yazılmış, ilginç öyküler var Danko'nun Yüreği'nde.

Şah Ve Sultan

Salı, Haziran 14, 2011


İskender Pala önyargım yüzünden uzunca bir süredir okumayı ertelediğim kitap.
Hele Zahir'den sonra hiç çekemem, diyordum.
Ama yanılmışım, aksine çok iyi geldi.

Yavuz Sultan Selim ve ezeli rakibi Şah İsmail ilişkisine dair bir roman.
Satır aralarında aşkı bulabileceğiniz, karşılaştırmalar yapacağınız, o döneme dair bildiklerinizi tartacağınız son derece güzel bir kitap.

Hani benim gibi dilini ağır bulanlara sesleniyorum:
Kitabın dili sizi beni düşünerek ağır yazılmamış belli.

Kamber Can'ın yaşadıklarından yola çıkarak sevgiyi tanımlamaya çalışması takdire şayan.
Şiddetle tavsiye ederim.

A'mâk-ı Hayâl

Filibeli Ahmet Hilmi'nin büyük kitlelerce okunan ve beğenilen kitabı A'mâk-ı Hayâl'i bitirmiş bulunmaktayım. Kitabı okurken ara verip iki kitap daha okudum, böylece kitaptan biraz kopmuş oldum, aslında kopmamam gerekiyordu çünkü aynı kişinin birbirinden bağımsız yaşadığı hikayelere yer verilmiş kitapta. Belki de ben kitabı yanlış zamanda okudum, kendimi veremedim, bana ağır geldi... bilemiyorum :r 
 

Açıkçası kitapta beğendiğim noktalar olsa da zoraki bir okumaydı, duyduğum yorumlar beni güzel bir yer bulacaksın, beğeneceksin, dur bak şurdan şöyle bir şey çıkabilir de etkilenebilirsin gibi kendimi telkinlerimle geçse de sonuç hüsran.. beklentilerimi karşılamadı. Anlaşılması zor mesajlar içeriyor kitap, yani okuduğum yorumlar mesajlar içerdiğini söylüyor, ancak ben çok alamadım mesajları, benim algıda bi problem olabilir. Belki ilerde tekrar okuduğumda keyif alabilirim, bilmiyorum. 


Eser, tanıtım ve kitabın tüm bölümleriyle şurada da yer almaktadır, göz atmak ve okumak isterseniz buyrun.


Saadet, hayatı olduğu gibi kabul edip zorluklarına göğüs gererek ıslahı için çaba göstermektir.

İki Darbe Arasında - İskender Pala

Pazartesi, Haziran 13, 2011


okuyup bitireli epeyce zaman oldu, ancak yazmak bugüne nasipmiş.. öncelikle gerçekten beğendiğimi ve zevkle okuduğumu söylemek istiyorum.. 

iskender pala bu kitabında deniz kuvvetleri'nde geçirdiği bir on beş yılını anlatıyor.. 12 eylül darbesinden hemen sonra başlayan ve 28 şubat post modern darbesinden kısa süre önce son bulan on beş yıl.. askeri hayatı, o dönemdeki bir çok askerin başına geldiği gibi düzmece dosyalarla haksız yere ordudan ihraç edilerek son buluyor.. sonrasında ise hepsi için çok zor günler başlıyor.. biz bu günlerin iskender pala için ne denli zor geçtiğini kitabından okuyoruz, diğerlerini ise bunun üzerinden tahayyül etmeye çalışıyoruz.. iskender pala ki, doçentlik titrına sahip, çevresi oldukça geniş bir insanken, askeriyede olduğu dönemde bir sürü üniversiteden teklif alırken, o zor dönemde sadece 3 kişinin desteğini hatırlıyor.. kim bilir diğerleri ne hallere düşmüştür diye düşünmeden edemiyor insan..

on beş yılda neler yaşamış? bir sürü ilginç anı, epeyce haksızlık ve ön yargı.. bunun sonucu ilk ataması hariç tam on bir tayin.. kitabı okurken pala'nın bilgisine ne kadar güvendiğini görüyor ve zaman zaman megalomanca da buluyordum açıkçası.. hatta kendisi de bu konuda biraz özeleştiride bulunuyor, bazen gereksiz yere basit inatlaşmalara girdiğinden bahsediyor..


bütün bunların dışında beni kitapta en çok etkileyen iki şey vardı.. 

birincisi iskender pala'nın azmi ve çalışkanlığı.. kendisi doktorasını ve doçentliğini askeriyedeyken yapıyor ve bu dönemde bir çok araştırma yapıp kitap da yazıyor.. öyle ki uzun zaman tatil nedir bilmeden, işten geldikten sonra akşamları odasına kapanarak, haftasonlarını da çalışarak geçirerek hem de.. 

ikincisi ise eşinin desteği.. aslına bakarsanız eşinin desteğini bir kez dile getirmiş kitabında, daha fazla değil.. ama kitabı okuduğunuzda iskender pala'nın bu denli çalışabilmesini ve üretebilmesini ancek eşinin olağanüstü desteğiyle gerçekleştirmesinin mümkün olduğunu görüyorsunuz.. bir insan sürekli çalışıyorsa ve ailesiyle birlikte tatil yapmayı bile çok erteleyebiliyorsa ve yine de üretken olabiliyorsa o evde müthiş bir destek ve huzur ortamı var demektir.. bu açıdan evliliklerine gerçekten gıpta ile baktım..

sonuç itibariyle okunmasını kesinlikle tavsiye edeceğim bir kitap :)

ve bir iki alıntı :

'Bilemezdim ki iyiliğin bilgisine sahip olmayanlara diğer bütün bilgiler zarar verir. Bilemezdim ki bilgi, bilgisizleri acıtır..'

'Rekabet ürünlerde en iyiyi, ama insanlarda en kötüyü ortaya çıkarıyordu.'



'Bazı insanlar vardır onlarla dost kalabilmek için daima sizi geçmelerine müsaade etmeniz gerekir, eğer dostlarınızı geçecek olursanız, artık kendinize başka düşman istemeyin.'

muhabbet ile.. 

Kelebek - Henri Charriere

Muhteşemdi!

İddialı bir giriş oldu değil mi? Gerçekten muhteşemdi. Kitap yorumlarında ''gerçek bir başyapıt'' diye yazarlar ya. Bence bu kitap için o üç kelimeye bile gerek yok. Sadece ''başyapıt'' yazsanız yeterli.

Kelebek, rahmetli eniştemin kitaplığından. 1970 basım. Aile büyüklerinin hemen hepsi bu kitabı okumuş. Babam, tam beş kere! Filmini de anlata anlata bitiremiyorlar.

Bir insan hiç mi umudunu yitirmez? Hiç mi vazgeçmez? Adalet en nihayetinde yerini buluyor mu demeliyim yoksa insan isteyince her şeyi mümkün kılar mı demeliyim bilemiyorum.


Henri, işlemediği bir cinayetten kürek cezasına çarptırılıyor, yıllarca hücrede kalıyor, bir şekilde kurtuluyor, kaçıyor, yakalanıyor, yine kaçıyor. Artık sayamıyorsunuz ne kadar kaçmaya çalıştığını. Ve anlamıyorsunuz bir insanın bunları yaşadıktan sonra akıl sağlığını nasıl kaybetmediğini. Aslında cevabı basit. İnanç! Sabır!


Kitapla vedalaşmam bir hayli zor oldu. Hem okuma süresi uzun sürdüğünden hem de sahibi eniştem olduğundan. Kitaplığa bıraktım ama ikide bir gidip sayfalarını karıştırdım. Ve kitaplıktaki diğer kitapları her zamanki gibi sıkılmadan inceledim. Neyse.. Vakit, yeni kitaplara, yeni yazarlara ve yeni karakterlere yol alma vaktidir. Ama Kelebek hayatım boyunca unutamayacağım kitaplar arasında üst sıralarda yerini aldı.


Önsözde;
''... bir sayfanın sonunda tuvalete gittiğini yazmaktaysa sayfayı çevirmek zorunda kalıyorsunuz. Tuvalete giden o değil, sizsiniz.''
yazıyor.Henri kaçmaya çalışırken ne hale geldiğimi düşünün artık. 

Bir paragraf vardı ki;

Hiç bir dinsel eğitimden geçmemek, hristiyan dininin elif besini, İsa'nın babasının kimliğini, Meryem Ana'nın gerçek kişiliğimi, babasının dülger mi yoksa deveci mi olduğunu bilmemek. Bütün bu cehalet tabakası, gerçekten arandığında Tanrı'ya rastlamayı engellemiyor. Rüzgarda, güneşte, denizde, ormanda, yıldızlarda, insanoğlunun beslenmesi için sağa sola bol bol serpiştirdiği balıklarda onu bulmak mümkün.

Çok doğru değil mi?










Arka Kapak:
"KELEBEK" Henri Charriere, işlemediği bir cinayetten müebbet kürek cezasına çarptırıldığında, yargıtaya bile başvurmayacak kadar umutsuz, toplumun gözden çıkardığı bir süprüntüydü. Uğradığı haksızlığın bilediği bir hınçla çok az insanın sağ kalmayı başardığı kürek cehenneminden kaçıp kurtulabilmek için aralıksız on üç yıl sürecek korkunç kaçma - yakalanma - yeniden kaçma mücadelesine atıldığında kıçında gizlediği bir tüp içindeki bin altı yüz franktan başka hiçbir şeyi yoktu. Bugün dünyanın en çok okunan, en sevilen yazarlarından biri.

Koza Kelebeği Bilmez

Çarşamba, Haziran 08, 2011


Daha önce Robın Sharma nın meşhur olan şu kitabını okuduğumda sahip olduğum izlenimleri aktarmıştım siz sevgili sanal çıtırlarıma.Bu kitap ta benzeri hislerle doldurdu taşırdı içimi.Aslında kitabın anlattıklarından ziyade ılık ılık içime akan cümleleri sempatiklik yaptı .İçim sıkılsa ve ne zaman gerilsem açıp okuma isteği belirdi o günlerde içimde.Sanki beyaz sakallı tatlı bi dede bilgece laflarla beni teselliye uğraşıyormuş gibi kafamı okşadı durdu mülayim satılar :))Evet enterasan ama bunlardı yani hissettiklerim :)

BirİnciSöz

Senai Demirci'nin kaleme aldığı bu güzel eser, Risale-i Nur kitaplarının okunması ve anlanmasına başlangıç için yazılmış olsa da, ben bunun için okumadım :) Kitap bana çok sevdiğim blog kardeşim Pabuç'tan hediye geldi, severek okudum bende.

Risale-i Nur külliyatının sözlerinin ilki Besmele'dir. Besmelenin kavli(dil ile) fiili(hal ile) olanı vardır, kitapta da bununla ilgili güzel meselelere değiniyor yazarımız, kitap 142 sayfa, besmeleyi bir kere daha keşfe çıkmak isteyenlerin ve Risale-i Nur kitaplarını merak edenlerin okumasını öneririm.

*Bil ey nefsim, şu mübarek kelime, İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcûdâtın lisan-ı haliyle vird-i zebânıdır.

*'Bismillah' demek ise dilimizle Besmele çekmekten fazlasıdır. Hal ile besmele çekmek, her halimizde Allah'ın ismiyle hareket ettiğimizi bilmek, hissetmek demektir.