İskender Pala - Mevlana
İskender Pala'nın edebi dilinin güzelliğini bilmeyen, o dilin içinde kendini kaybetmeyen yoktur herhalde. Eğer hala bir İskender Pala kitabı okumayanımız varsa, aciliyetle tavsiye olunur.
Bu kitabı, Mevlana'yı bir de İskender Pala'nın dilinden okumak arzusu güderek almıştım. Bu isim, aslında bir kitabı satın almama yetiyor elbette. Bir de bütün dünyanın tanıdığı Mevlana, İskender Pala'nın dilinde buluşunca okumak kaçınılmaz oldu.
Kitabın bana göre tek eksiği, kısa oluşuydu. Kitaptan aldığınız haz, damağınıza bıraktığı o enfes tat, hevesinizi kursağınızda bırakıyor. Dil olarak kitap okuyan kesimler tarafından kolayca anlaşılabilir bir yapıda.
Kitapta ilk olarak Mevlana'nın şiir tadında kısa bir hayatını okuyoruz. Öyle derinlemesine inen, hayatıyla başbaşa bırakacak şekilde değil. Mevlana'nın kısa hayatından sonra Mesnevi'den alıntılar yapılmış. Kısa, tatminkar ve de düşündürücü hikayeler, akıcı bir üslupla kalemin ucunda hayat bulmuş adeta.
Daha sonra gazellere yer vermiş yazarımız. Mevlana'nın sürekli söylediği ve Çelebi'nin yazmakla yetiştiremediği o müstesna gazeller... Her biri ayrı bir esinti hissettiriyor insanda... Bambaşka alemlere sehayat ediyor insan, kelimeler kanat oluyor da uçuruyor insanı o alemlere...
Ve son olarak da rubailer yer almış kitabın sonunda... Ah o rubailer... Edebiyatın güzelliğine gark oluyor insan bu anlarda. Okumaktan alamıyor insan kendini, okudukça tükeniyor sayfalar. Tükendikçe başkalaşıyor adem... Kitabın sonunu görmeden bu anları başa sarası geliyor insanın...
Kitaptan bir kaç satır kelam ederek nihayete erdirelim:
---
Sonsuzdur aşk, sahili olmayan bir deniz igib sonsuz...
Bir deniz, hiç bir yere yaslanmayan... Bir deniz, hiçbir yerde asılı durmayan... Ama varlığın sırrını taşımaktadır ta baştan beri...
O denize dalmış bütün canlar, o denizde oturmada bütün varlık.
Bir tek damlası umuttur o denizin de, geriye kalanı hep korku...
--
Yaydan fırlayan ok gibidir ağızdan çıkınca bir söz. Ve hiç geri dönmüş değildir atıldıktan sonra bir ok.
Seli başından bağlar ileriyi gören kişi. Ve geçtiği yerleri harap eder baştan bağlanılmayan sel.
Ne tükenmez hazinesin sen ey dil ve ne devasız bir dert!...
--
Şark metinlerinde klasik bir hikaye vardır: Bütün zamanların en büyük aşığı bülbül, sevgilisi gülün açıldığı anı merak eder, onu görmek için saatlerce goncanın karşısında göz kırpmadan beklermiş. Gül ise bir türlü açılmak bilmezmiş. Bülbül bütün gece boyunca gözlerini ovar, bedenini gagalar, hatta dikenlere dokunarak uyanık kalmaya çalışırmış. Nihayet tanyeri ağarırken bir an için dalar, o tedirginlik ile hemen silkinir gözlerini açarmış. Ama ne çare; gül açılmış bile...
--
Dedi ki Lokman: "Efendim! Senin nimetinden çok faydalandımben. Çok beslendi tenim ve canım nimetlerinden...
Sencileyin bir efendinin, ayıptır sunduğu bir şeye acıdır demek ve nimetine yüz buruşturup ekşi surat göstermek...
Bedenimde bellidir hakkı nimetlerinin; saymakla biter mi nasibi her kemiğin, ya ki derinin?...
Katnalamayacaksa acısına senden bir acı lokmanın, toprak serpilsin başına da, canına da bu Lokman'ın...
2 Kelam Edilmiş...:
Kaleme, yüreğe sağlık.. Elbet okunacak :)
24 Kasım 2010 10:50İskender palanın tüm kitaplarına bakmadan alabilrim.Gerçekten çok güzel aldım ve okicam inşallah:)
20 Ekim 2011 15:24Yorum Gönder
Bir katkıya 'HAYIR' demeyiz... :)