Bir arkadaşım hediye etti bana bu kitabı. Kitabı bana uzatırken dediği laf şuydu: "İçinde kendini bulacaksın." Öyle de oldu...
Yeni dünya düzeninin arasında kalmış, özlenilen ve istenen hayatı temsil eden Huzur Sokağı ve sakinlerinin hikayesidir. Sokakta yaşayan Bilal ve Feyza'nın sürükleyici hikayeleridir. Hasretiyle yanıp tutuşulan, olması gerekeni gösteren, bir çok hasletin kendisinde toplandığı ismiyle müsemma bir sokakta yaşanılanların hikayesi...
Sokağın beğenilen terbiyeli ve ahlaklı evladı, üniversite öğrencisi Bilal ve mahalleye yeni yaptırılan konutlara taşınmış, din ve İslam'dan bihaber yetişmiş Feyza'yı konu almaktadır. İslam uğruna terk edilenler anlatılmıştır, İslamî yaşayış için feda edilenler...
Harabeye dönmüş gençliğin, ahlaki bozukluğu ve içinde bulunduğu zifiri cehaletin kaskatı görüntüsü yansıtılmaktadır... Ahlaksızlığın ve edebsizliğin kol gezdiği şu devirde, yaşanılanlar, özentiler, benliğinden vazgeçişler... Cehalet denizinde boğulan gençler... Bu çirkefliğe kurban giden gencecik yürekler...
Ne söylense az tabiri kullanılır ya hani, işte öyle bir kitap bu. Kendisine zincirle bağlamaktadır adeta. Ve bu zincir, ancak ve ancak onu okuyup bitirmekle kırılabilmektedir. Hediye aldığımın ertesi günü okudum kitabı. Bırakamadan, soluksuz... 540+ sayfadır ve her satırı, her kelimesi insana yalın bir heyecan, derin bir düşünce katmaktadır...
Okudukça düşündürmektedir insanın kenisini... "Peki ben nasılım?" soruları her saniye insanın aklına nüfuz etmektedir. İnsanı, varlığına, var olma sebebine rücu ettirriyor. İnsan, bu kitabı okurken imreniyor, kıskanıyor, mutlu oluyor ve de üzülüyor... Tarifi mümkün olmayan ve her satırında değişiklik gösteren duygular kümesini barındırıyor kendinde bu kitap...
Ardında bıraktığı düşünceler, insanın kendisine yüklediği manalar... Olması gerektiği gibi, kendisine "Peki ya sen?" sorusunu sormaktan kaçamıyor insan...
İşte o muhteşem eserden bir kaç atıştırmalık alıntı:
##
Derdim! Yeter, sakin ol, dinlen biraz artık;
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam;
Siyah örtülere sardı şehri karanlık,
Kimine huzur iner gökten, kimine gam...
##
Gözlerimi açtığımda kendimi jaluzilerinden bol bol güneş ışığı süzülen son derece lüks ve konforlu bir yatak odaında buldum. Odada kimseler yoktu... Buraya ne zaman gelmiştim? Niçin gelmiştim? Bu geniş karyolada ne işim vardı?
Çılgınca bir hamleyle yerimden fırladım. Fakat o ne? Üzerimde hiç bir giyim eşyası yoktu... İşte o an, acı hakikat balyoz gibi beynime çakıldı kaldı... Ve perişan bir halde tekrar yatağın üzerine kapanarak avaz avaz bağırıp haykırmaya, hıçkırıklarla sarsılmaya başladım... Ağlamamın, dövünmemin faidesiz olduğunu bile bile...
...Daire kapısını açıp çıkmak üzere elimi kapıya uzattığımda, kapının üzerine raptiye ile tutturumuş bir kağıdın üzerindeki tek kelimelik yazı ile olduğum yerde şiddetle sarsıldım... Kağıdın üzerindeki kırmızı renkli kalemle ve koca koca harflerle sadece "MERSİ" yazmaktaydı...
##
Hayatınızın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızıiman ile hayatlandırınız, feraizle zinetlendiriniz. Ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz...
##
Ey zevk ve lezzetle mübtela insan! Hakiki zevk, elemsiz lezzet, kedersiz sevinç ve hayattaki saadet, yalnız imandadır. Ve iman hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa dünyevi bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurdurur gibi hayatın lezzetini kaçırır...
##
Bedbahtlığımıza, zavallılığımıza ne kadar ağlasak azdır Leyla'cım. Bizler, ahlaksızlığın muteber sayıldığğı, tarihin yüz karası olarak addedilebilecek zulmetli bir devirde gözlerini dünyaya açmış, cidden bahtsız bir nesiliz. Bizi, medeniyet ve ilericilik teraneleri altında dinsiz, maneviyatsız, bütün mukaddes değerlerimizi geriliktir diyerek hor görüp çiğneyen, benliğine sırt dönmüş bir nesil olarak yetiştirenlerden bu nesil bir gün elbette hesap soracaktır. Senin bu saf ve acı gözyaşların aslında bu neslin gözyaşlarıdır. Bu hayatın, bu İslami hayatın tadını bir tadabilsen...
Yeni dünya düzeninin arasında kalmış, özlenilen ve istenen hayatı temsil eden Huzur Sokağı ve sakinlerinin hikayesidir. Sokakta yaşayan Bilal ve Feyza'nın sürükleyici hikayeleridir. Hasretiyle yanıp tutuşulan, olması gerekeni gösteren, bir çok hasletin kendisinde toplandığı ismiyle müsemma bir sokakta yaşanılanların hikayesi...
Sokağın beğenilen terbiyeli ve ahlaklı evladı, üniversite öğrencisi Bilal ve mahalleye yeni yaptırılan konutlara taşınmış, din ve İslam'dan bihaber yetişmiş Feyza'yı konu almaktadır. İslam uğruna terk edilenler anlatılmıştır, İslamî yaşayış için feda edilenler...
Harabeye dönmüş gençliğin, ahlaki bozukluğu ve içinde bulunduğu zifiri cehaletin kaskatı görüntüsü yansıtılmaktadır... Ahlaksızlığın ve edebsizliğin kol gezdiği şu devirde, yaşanılanlar, özentiler, benliğinden vazgeçişler... Cehalet denizinde boğulan gençler... Bu çirkefliğe kurban giden gencecik yürekler...
Ne söylense az tabiri kullanılır ya hani, işte öyle bir kitap bu. Kendisine zincirle bağlamaktadır adeta. Ve bu zincir, ancak ve ancak onu okuyup bitirmekle kırılabilmektedir. Hediye aldığımın ertesi günü okudum kitabı. Bırakamadan, soluksuz... 540+ sayfadır ve her satırı, her kelimesi insana yalın bir heyecan, derin bir düşünce katmaktadır...
Okudukça düşündürmektedir insanın kenisini... "Peki ben nasılım?" soruları her saniye insanın aklına nüfuz etmektedir. İnsanı, varlığına, var olma sebebine rücu ettirriyor. İnsan, bu kitabı okurken imreniyor, kıskanıyor, mutlu oluyor ve de üzülüyor... Tarifi mümkün olmayan ve her satırında değişiklik gösteren duygular kümesini barındırıyor kendinde bu kitap...
Ardında bıraktığı düşünceler, insanın kendisine yüklediği manalar... Olması gerektiği gibi, kendisine "Peki ya sen?" sorusunu sormaktan kaçamıyor insan...
İşte o muhteşem eserden bir kaç atıştırmalık alıntı:
##
Derdim! Yeter, sakin ol, dinlen biraz artık;
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam;
Siyah örtülere sardı şehri karanlık,
Kimine huzur iner gökten, kimine gam...
##
Gözlerimi açtığımda kendimi jaluzilerinden bol bol güneş ışığı süzülen son derece lüks ve konforlu bir yatak odaında buldum. Odada kimseler yoktu... Buraya ne zaman gelmiştim? Niçin gelmiştim? Bu geniş karyolada ne işim vardı?
Çılgınca bir hamleyle yerimden fırladım. Fakat o ne? Üzerimde hiç bir giyim eşyası yoktu... İşte o an, acı hakikat balyoz gibi beynime çakıldı kaldı... Ve perişan bir halde tekrar yatağın üzerine kapanarak avaz avaz bağırıp haykırmaya, hıçkırıklarla sarsılmaya başladım... Ağlamamın, dövünmemin faidesiz olduğunu bile bile...
...Daire kapısını açıp çıkmak üzere elimi kapıya uzattığımda, kapının üzerine raptiye ile tutturumuş bir kağıdın üzerindeki tek kelimelik yazı ile olduğum yerde şiddetle sarsıldım... Kağıdın üzerindeki kırmızı renkli kalemle ve koca koca harflerle sadece "MERSİ" yazmaktaydı...
##
Hayatınızın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızıiman ile hayatlandırınız, feraizle zinetlendiriniz. Ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz...
##
Ey zevk ve lezzetle mübtela insan! Hakiki zevk, elemsiz lezzet, kedersiz sevinç ve hayattaki saadet, yalnız imandadır. Ve iman hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa dünyevi bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurdurur gibi hayatın lezzetini kaçırır...
##
Bedbahtlığımıza, zavallılığımıza ne kadar ağlasak azdır Leyla'cım. Bizler, ahlaksızlığın muteber sayıldığğı, tarihin yüz karası olarak addedilebilecek zulmetli bir devirde gözlerini dünyaya açmış, cidden bahtsız bir nesiliz. Bizi, medeniyet ve ilericilik teraneleri altında dinsiz, maneviyatsız, bütün mukaddes değerlerimizi geriliktir diyerek hor görüp çiğneyen, benliğine sırt dönmüş bir nesil olarak yetiştirenlerden bu nesil bir gün elbette hesap soracaktır. Senin bu saf ve acı gözyaşların aslında bu neslin gözyaşlarıdır. Bu hayatın, bu İslami hayatın tadını bir tadabilsen...
7 Kelam Edilmiş...:
uzun yıllar oldu bu kitabı okuyalı.
9 Aralık 2010 15:24o dönem çok etkilenmiştim. kalın olduğu kadar da sürükleyici bir kitaptır..
Bu kitap okudugum ilk türk romanlarindandir. Yasimin küçük olmasina ragmen, kitabin kalinligina aldirmadan okumustum. Hikaye sürükleyici oldugundan olsa gerek.
9 Aralık 2010 20:35Bu romandan aklimda kalan bir söz var yanlis hatirlamiyosam (romanlari karistirmiyosam eger ) ;
"Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku!"
hatta Bilalin odasinin duvarina asili olan bir sözdü galiba .
Evet 15 yaşındayken okumuştum üstelik bir kaç baskısını hem çok güzel hemde oldukça sürükleyici bir kitaptı..Hala gün gibi hatırlıyorum kitabın tamamamını....
15 Aralık 2010 23:27Gerçekten insanı içten içe etkileyen ve peşindne sürüklemeye maruz bırakan bir kitap bu. Günümüz halinin en iyi şekilde kaleme alınmış eseri bence. Az önce bitirdim kitabı, ve bende bıraktığı etkileri sözle ifade etmek mümkün değil... :)
16 Aralık 2012 11:31Güzel bir kitaptır evet,fakat üniversite gençliğine biraz önyargılı bakmıştır bence,kendisi de bir söyleşide bu minvalde konuşmuştu.Şu anda yazsam daha farklı yazardım güblerinden...
1 Ekim 2018 16:27En etkiliyici roman olmuştu okuduklarımın arasında yazarı tebrik ediyorum 👏👏👏
6 Ekim 2018 18:48Ben bu kitabı okudum ve biteli bir ay olmasına rağmen hala etkisinden çıkamadım. Her sabah uyandığımda elime alırım kitabı, kaldığım yerden devam edeyim diye ama kitap çoktan bitti ve ben hala bilalin feyzayı bulabileceğine, hilal ile Nusret in kavuşup evleneceğine inanıyorum. Fakat Bilal ile yıllar sonra da olsa karşılaşmalarına rağmen Feyza'nın Nusret ile Hilal'in mürüvvetini göremeden öldüğünü bir türlü kabullenemiyorum. Merhume Şule abla bu kitabın ikinci cilt ini bir gecede yazarak bir kadının ufkunun ne kadar geniş olabileceğini, hayal gücünün ve inancın ne kadar görkemli olabileceğini bizlere göstermiş oldu. Bu kitabı alın, okuyun, ölmeden önce mutlaka okuyup birine hediye edin ama eğer duygu selinde boğulmayıp ,duyguları yıpranmamış bir şekilde etkisinden çıkmayı başarabileceğinize inanıyorsanız.
28 Aralık 2019 02:10Yorum Gönder
Bir katkıya 'HAYIR' demeyiz... :)