Baş Kitabımız

Baş Kitabımız

Dostlarımız

Dostlarımız

Kütüphanemiz

Kütüphanemiz

Kitaplarımız

Kitaplarımız

Muhabbet Olsun - Sema Maraşlı

Pazartesi, Ocak 31, 2011



kitap efsane aşıklar 'Ferhat ile Şirin' in evliliklerinde yaşadıkları sorunlardan dolayı Sema Maraşlı'ya danışmalarıyla başlıyor.. fikrimce tarihe mal olmuş aşıkları böyle yansıtmak birazcık acımasızca, ama sanırım Sema Maraşlı böyle yaparak en büyük aşkların bile bu tarz sorunlarla karşılaşabileceğini vurgulamak istiyor.. 

sonrasında yazar 'Muhabbete hizmet gerek' diyerek, muhabbet için her iki tarafın da adım atması gerektiğini söylüyor.. en önemli nokta ise şu: herkes kendi adımlarından sorumlu, karşı tarafın adımları takip edilmeyecek, çünkü bu, beklentikerin oluşmasına neden olur ve adımlar sonuçsuz kalabilir.. yazar her hafta bir adım olmak üzere, önce Şirin'in atacağı 25 adımı, sonra da Ferhat'ın 15 adımını onlarla konuşarak, sohbet havasında bizlere tanıtıyor.. adımların kimi hemen uygulanabilecekken kimisi uzun vadede ancak hayata geçirilebilecek şeyler..

ben kimi zaman yazdıklarını kabullenmekte zorlandım, bazı yorumlarını ilk etapta üstünkörü ve sığ buldum.. ama  biraz düşünüp, etrafımdaki evlilikleri incelediğimde, söylediklerinde genel itibariyle haklı olduğunu kabullenmek zorunda kaldım.. 

yazar, evlilik konusunda sağlam gözlemleri olan ve bu konuda çok dert dinleyen biri olduğundan pratik değeri azımsanmayacak bir kitap çıkarmış ortaya.. ama şunu da unutmamak lazım ki her çiftin ilişkisi biriciktir.. böyle kitaplar farklı bakış açıları kazandırmakta ve karşı tarafı anlamakta ne kadar yardımcı olsa da her tavsiye bizim ilişkimizde işe yarayacak diye birşey yok.. ayrıca tavsiyeleri 'taktik' e dönüştürüp ilişkideki samimiyeti zedelememeye de dikkat etmek lazım diye düşünüyorum..

ve kitaptan bir kaç alıntı:

'Sevmeyi bilen kendi hoşuna gittiği gibi değil, sevdiğinin hoşuna gittiği gibi sevebilendir. Sevmek, sevdiğimiz için içimizden gelmeyen şeyi yapabilmektir'

'Erkekler hatalarını itiraf etmeyi ve özür dilemeyi bir güç kaybı ve zayıflık gibi algıladıkaları için özür dilemekten ve hatalarını kabul etmekten kaçınıyorlar. Oysa erkek, hatasını kabul ettiğinde karısının gözünde yücelir. Kadın için bu sevgi itirafıdır.'

'Düşünmek sevgi demektir.'

'Bence evlilerin evlilik yıldönümü, doğum günü gibi özel günlerinden daha önemlisi özel zamanlarıdır. Bir karı kocanın en özel zamanı günde iki kezdir. Ayrılma ve kavuşma anları. Sabah ve akşam. Bu vakitlerde gösterilecek güleryüz çok önemlidir.'

çok basit ve akıcı bir dille yazılmış, her bölümde fıkra ve nüktelerle desteklenmiş bu kitap çok çabuk okunuyor.. bu tarz kitapları okumayı seviyorsanız tavsiyemdir efendim ;)

                                                                     muhabbet ile..

Okay Tiryakioğlu - Karanlığın Çağrısı

Çarşamba, Ocak 26, 2011

Başlıca Karakterler :

Kenan , Sedat , Bilal , Nazlı , Mezarlık Müdürü , Ayhan , Nazmi , Mustafa.

Karakter Tahlili :
Kenan ; ailenin tek çocuğu olarak türlü umutlar beşiğinde yetiştirilmiş ama umutlara cevap verememiş,buna rağmen mutlu bir hayat sürmeye çalışan ana karakterimiz.
Sedat ; Amerika da eğitim görmüştür. Kenanın çocukluk arkadaşı.
Nazlı ; Nazmi amcanın kızı. Sedat ve Kenan da ona aşıktırlar.
Mezarlık müdürü; Bilal in cenazesinde Kenan ın dikkatini çekmiştir. Derneğin üyelerinden.
Bilal ; Kenan ın babası.
Ayhan ; Sedat ın babası.
Nazmi ; Nazlı nın babası, Bilal in yakın arkadaşı.
Mustafa ; Bilal in kardeşi. Gençlik dönemlerinde aralarında çıkan bir kavga neticesinde dargın vaziyettedirler.

Özet :
Olaylar Kenan ın babasını kaybetmesiyle başlar. Babasının cenazesi son gece eve getiril ve Kenan merhumla bir gece geçirir. Bu gece de garip rüyalar görür. Bir sonraki gün cenazede bu garip hali sürdürmektedir. İki yıl öncesinde annesini kaybetmiş olan Kenan derin bir boşluğa düştüğünü ve o rüyaların da bundan sebep olduğuna inanır. Bir sonraki gece aynı garip rüyalar tekrarlanır. Rüyasında karınları deşilmiş cesetler ve ayin yapan bir takım insanlar görmektedir. Tüm bunların yanı sıra garip bir dilde söylenen bir ilahi de vardır. Bu sırada babasını görür ve ondan kendisini kurtarmasını ister. Kitap bu kısımda sır kapısı tadında geliyor insana. Tüm bu olanları arkadaşı Sedat ile paylaşır. Bir sonraki gece rüya esnasında sesleri kayıt cihazına kaydetmeyi önerir. Sonraki gece daha şiddetli bir rüya görür. Öyle ki attığı çığlıklar neticesinde konu komşu polise haber verir. Sonraki gün uyanık halde arkadaşıyla ilgili benzer bir rüya hali olayın son raddesini oluşturur. Ses kayıtlarını dinlediğinde bir teşkilatın varlığından haberdar olur. Pentegramı simgeleyen sapkın bir cemiyettir bu. İnsan bu noktada kendini üçüncü sayfa satanist haberleri okuyormuş gibi hissediyor.  Mezarlıkta bir şeylerin döndüğünü hissediyor ve gece oraya gitmeyi planlıyor. Arkadaşı da onu yalnız bırakmaz. Gittiklerinde cemaatin ayinine denk gelirler. Ve ölü bedenlerin içindeki organları çıkarıp inandıkları o “herneyse” ye sunduklarını öğrenirler. Kenan ın babasının sunum gecesiydi. Tam o sırada Kenan halüsülasyon ve uyanık rülar neticesinde gökte garip bir varlık görür. Sonrasındaki garip olaylar neticesinde olduğu yerde bayılıp kalır. Düşünde Sedat ı parçaladığını ve adak olarak sunduğunu görür. Uyandığında sabah olmuştur. Sedat ı arar ama bulamaz eve geri döner. Birkaç saat sonrasında da polisler alıp götürürler. Sedat paramparça edilerek öldürülmüştür. Ve suçlusu olarak Kenan gösterilir. Nedeni olarak da ikisinin de Nazlı ya aşık olduklarını öne sürerler. Mahkeme neticesinde akıl hastanesine gönderilir. Burada bir isyana ön ayak olan Kenan özel bir hücreye alınır. Bir gece hücresinden alınıp bir odaya götürülür. Gidiş esnasında önünden geçtiği odaları rüyasında gördüğü yerler olduğunu anımsar. Ve tutuklanışından şu ana kadar olan tüm olayların cemaatin kontolü altında olduğunu anlar. Bu akşam canlı bir adak olarak sunulacaktır. Bundan önce cemaatin nasılda geniş bir halkaya yayıldığını anlatırlar. Ayine kadar 15 günlük bir süresi vardır. Bu sürede Kenan başından geçenleri yazar bir hasta bakıcının yardımıyla. Bu gizli  ayine üst tabakadan bir çok isim katılacaktır. Kenan ın içindeki tek istek o garip yaratığı tekrar gördüğünde ona defalarca rabbinin ismini söylemek olur.  Olaydan bir sonraki günde gazetelerde çıkan habere göre o gece akıl hastanesinde inanılmaz bir yangın çıkar. Ve 150 kişiye yakın ölü vardır. Görgü tanıklarına göre patlamadan kısa bir süre önce gökyüzünde garip bir varlık görülmüş ve bir şimşek çarpmış. Ve yine habere göre o gece orada birçok sanatçı ve bürokrat da bulunuyormuş.

Sonuç:
Anlaşılan Kenan amacını gerçekleştirmiş olmalı ki o “herneyse” duruma çok bozulmuş olmalı. Yada rabbim bu sapkınlığa bir nokta koydu. 



Bir Kadın Düşmanı - Reşat Nuri Güntekin

Pazartesi, Ocak 24, 2011

Başlıca Karakterler :
Sâra,Nermin,Ziya(homongolos),Remzi,Vesime

Karakter Tahlili:
Sâra ; baş karakter. Güzelliğiyle kendini şımartmış,İstanbul da modern(!) bir hayatı olan. Kendi egoları adına insanları kullanmaktan çekinmeyen hatun.
Nermin ; Sâra nın yakın arkadaşı.
Ziya; Sâra’nın kendisine aşık etmek için çabaladığı kalbi buz tutmuş insan.
Remzi ; Sâra’nın dayısının kızıyla evlenecek olan,bu dönemde Sâra nın oyunlarından kaçamayan bahtsız damat adayı.
Vesime ; Remzi nin nişanlısı;Sâra nın dayı kızı.

Özet :
Kitap dünya klasiği olan “insancıklar” daki gibi mektuplarla ilerliyor. Çok teferruata girilmediği için çok çabuk kendini okutuyor. Olay kahramanı Sâra İstanbul da yaşamaktadır. Babası Erzurum da görev yapmaktadır. Dayı kızının düğünü dolayısıyla İstanbul dışındaki bir ada kasabasına gider. böylece Nermin’e yazmaya başladığı mektuplarla kitap asıl başlangıcını yapar. Şımarık büyütülüşü ve eksiksiz özgüveni neticesinde Sâra nın insanları kendine hayran bırakma konusunda bir saplantısı vardır. Nitekim gittiği bu kasabada da durum değişmez. Her yaz oraya kamp kurmaya gelen sporculardan biri olan homongolos sıfatlı Ziya sadece ona tepkisiz kalır. Ziya yaşadığı sevgisiz ve şefkatsiz çocukluğun etkisiyle kendini kadın düşmanı olarak yetiştirmiştir. Girdiği her cemiyette bunu açıkça dile getirmekten de çekinmez. Beraber yenen bir akşam yemeğinde bu tavrını aynen sürdürür. Bu da Sâra nın içinde bir intikam ateşinin yanmasına neden olur. Ziya yı kendine aşık edecek ve ona hayatı boyunca unutamayacağı bir ders verecektir. Türlü planlar ve entrikalar neticesinde nitekim başarır da. Zafere son kala Ziya nın bir kaza da öldüğü haberi alınır. Böylece oyun yarı da kalır. Kitabın bu kısmında olaylara Ziya nın açısından bakılır. Çocukluğundaki olaylara,sebeplere inilir ve kadın düşmanlığının sebepleri bir bir aktarılır. Ve görülür ki Ziya gerçekten de Sâra ya aşık olmuştur. Son anda bunun oyun olduğunu anladığındaysa hayatına son vermekte bir sakınca görmez.

Sonuç :
Türk filmi tadında süren kitap peri masalı misali bitse daha tatlı olurda nazarımda. Kimi satırlarda Sâra da bir nebze kendimi buldum. Durum şu ki; illa bir oyun oynanacaksa dozajı iyi ayarlanmalı.  Bir satranç tahtası değil mi zaten hayat. Plansız her hareket galibiyete sebebiyet.




Minyeli Abdullah-Hekimoğlu İsmail

Salı, Ocak 18, 2011

MİNYELİ ABDULLAH-HEKİMOĞLU İSMAİL

Başlıca karakterler :
Abdullah , Sevde,Halit,Bilal,Hatice,Abdullah’ın annesi,Sevde’nin ailesi.

Karakter tahlili :
Abdullah; islamiyeti iyi bir şekilde yaşamak ve anlatmak arzusu içerisinde,teslimiyeti tam baş karakterimiz.
Sevde ; Abdullah’ın yaptığı her işte arkasında yer alan en büyük destekçisi eşi.
Halit ; Abdullah’ın hamal olduğu dönemlerde okuttuğu yetim talebe.
Bilal ; verdiği bir konferansta babasının gözleri önünde koministler tarafından öldürülen Abdullah’ın oğlu.
Hatice ; Abdullah’ın kızı. İleride Halit ile evlenir.
Abdullah’ın annesi; Abdullah’ın hapisten çıktığı gün oğlunun kollarında son nefesini verir.
Sevde’nin ailesi; Abdullah hapisteyken ondan boşanması halinde kızlarına bakacaklarını belirmişlerdi.

Özet :
Ana karakterimiz Abdullah; Mısır’da Minye’de doğmuştur. Küçük yaşta babasını kaybeder. Annesi onu tek başına okutur. Ve memur olmasını arzu etmektedir. Ortaokulda son sınıftayken tarih öğretmeniyle kavga eden Abdullah okulu yarıda bırakıp Kahire’ye gider. orda çalışmaya başlar. ortaokul ve liseyi dışarıdan bitirip su işlerinde memur olur. Bu dönemde katıldığı İslami konferanslar neticesinde dini hakkında bir çok araştırma yapar. Belli bir süre sonra evlenir. Bu dönemlerde arkadaşlarıyla birlikte ev sohbetleri düzenlerler. Bu sohbetlerin birinde evlerine bir baskın olur ve Abdullah tutuklanır. Yaklaşık bir sene ceza evinde kalır. Hakkında idam kararı çıkartılır ama kralın devrilmesiyle serbest bırakılır. Bu dönemde kimsenin yardım etmediği eşi ve çocuklarına Sevde’nin ailesi bir şartla bakmayı kabul eder. Abdullah’tan boşanmasını isterler. Nihayetinde istedikleri olur.
Hapisten çıktığında Minye’ye gider  annesini görmeye. Annesi aynı gün kollarında can verir. Kralın devrilmiş olmasına rağmen korkan akrabaları cenazeye katılmaz,böylece Abdullah ailesini arayıp sormaktan vazgeçer. Kahire ‘ye döner  ve hayatına hamal olarak devam eder. Bu sırada yine yozlaşmış Mısır’da islamiyeti en güzel şekilde yaşamak adına elinden gelen her şeyi yapar. Hamal maaşıyla iki talebe okutur.  Bir gün yine iş için beklerken trenden bir bayanla oğlunun bavullarını iş olarak alır. Kulak misafiri olduğunda bunların eşi ve oğlu olduklarını anlar fakat sesini çıkarmaz. İlerleyen zamanlarda oğlu Bilal’in üniversitede hocası olan,Abdullah’ın okuttuğu talebelerden biri Halit,Abdullah’ın hikayesini anlatır sınıfta. Bilal’in ağladığını görünce durumu sorar ve oğlu olduğunu öğrenir. Böylece Abdullah’ı ailesiyle tekrar bir araya getirir. Abdullah ve ailesi örnek mahiyetinde hayatlarına devam ederler.  İslamiyeti doğru anlatmak adına bütün aile çabalamaktadır. Oğlu ile beraber vereceği bir konferans sırasında,koministlerin çıkardığı arbede sonucunda Abdullah’ın oğlu öldürülür. Bunun neticesinde Abdullah tekrar hapse atılır. Bu bahaneyle devlet tabiri caizse Müslüman avına çıkar. Suçluların koministlerin olmasına rağmen. Bir süre sonra Abdullah’ın suçsuzluğu anlaşılıp serbest bırakılır ama bu onda derin izler bırakır.
Osmanlı ‘nın eski topraklarında dinin nasıl yaşandığını anlamak adna Abdullah balkan ülkelerine bir seyahate çıkar ve burada da durumun Mısır dan farksız olmadığını görür. Mısır a döndüğünde yine kaldığı yerden islamiyeti anlatmaya devam eder o sırada İsrail ile Mısır arasında bir savaş çıkar. Şehit olmak için can atan Abdullah ve arkadaşları gönüllü olarak savaşa katılırlar. Ve istediklerine de nail olurlar.

Sonuç:
İlk basımından sonra defalarca toplatılıp sonra yeniden basılan yazarını hapislerde yatıran ilginç bir kitap. Yazarın akıcı anlatımıyla kendini güzel okutturuyor. Kitabı bitirince neden sansür için bu kadar çaba diye düşünmenize gerek kalmıyor. Her şey uyuyanları uyandırmamak adına.  Karakterimiz kitabın bir yerlerinde ölse de kitabı okutmamak adına türlü senaryolar icat edilse de
“Baki bir dava fani insanların omzuna bina edilemez”. O olmaz, onlar olmaz, bir başkası…



Miyase'nin Kuzuları-Üstün Dökmen

Perşembe, Ocak 13, 2011

Kendimi kaybettiğim,yoğun bir kitap alışverişi sırasında galeyana gelip sipariş etmişim kendilerini. Geldiğinde o an ki ruh halimi epeyce düşündüm. Söz ettiğim şey şu kendini bana zor bela okutan kitap.Üstün Dökmen’in kelimelere olan muhteşem hakimiyeti olmasa epey yadırgardım doğrusu. Günümüzün modern fablı örneği diyebilirim. Ortak bir düşünce hakim kitabın tamamına. İnsanlar ve hayvanlar yaşama bakışları farklı olsa da,başlarına gelenler hep aynıdır;farklı görenler bazen farksız görünürler.
Necati beyin çifliğinde varoğlan hayvanları bir insanmışçasına ele alıp çok güzel bir aşk hikayesi işlenmiş. Her aşk gibi hüzünle bitmiş. Hayvanların doğalarına aykırı bir koyun;Tulhan. Kendisinin dahi tahmin edemeyeceği bir fikrin akımını fark etmeden başlatmış. Beklenmedik şekilde. Ki beklenmedik şeyler,en çok onları beklemeyenleri etkiler.
Hayatta iken görülmeyen nice niceliği ölümüyle birlikte göklere çıkartılır. Hiçe sayılan aşkı yerlerin en üslerine yerleştirilir. Ki aşkı sebeptir bunca hikayenin neden olduğu cümlesine. Değil mi ki aşk yüreklere düştüğünde,cümleten sarıp sarmalar herkesi,vücudun kimyasını değiştirir,kimyanın cümlesini. Bu işte hikayenin öylesi…
Okunmasa da olurdu yine de güzeldi…

Aşk Düşünce Yollara - Engin Noyan

Cumartesi, Ocak 08, 2011

Başlıca karakterler:
Bilal, Rabia, Winnie (Hacer),Osman efendi,Zehra hanım, sarı Niyazi, Hacı Tayyar Reis, Yorgo Vasildis, Omnik efendi, Abdülhakim Osman,Dr. Hacer Osman,Dr. Sevde,Yusuf Bilal.
Karakter Tahlili:
Bilal ; hikayenin öznesi olan yol kahramanımız Rabia’ya aşıktır. Kitabın konusunu oluşturan olay silsilesinin nedeni bu sonsuz sevgisidir.
Rabia ; çocukluk yaşından itibaren Bilal ‘e aşıktır. Ancak bir takım çıkar hesapları yaptığı babasının sayesinde saray efradından kendince hayli yaşlı olan Şevket paşa ile sözlendirilir.
Osman efendi; Bilal ‘ in dayısı. Ömrü tebliği ile geçen ilim adamı. Bilal ‘in hayatında yadsınamaz bir yeri vardır.
Zehra hanım; Bilal ‘ in annesi.
Sarı Niyazi; Rabia’nın babası.
Hacı Tayyar Reis; Bilal ‘in yurtdışına çıkmasına yardımcı olan,deniz üstünde hemen herkesin tanıdığı karakter.
Yorgo vasildis; Osman efendinin kayınpedi. Bilal ‘i Yunanistan ‘dayken misafir etmiştir.
Omnik efendi; Bilal ‘in Amerika da yanında kaldığı ve sonrasında çiftliğinde hayatını devam ettireceği karakter.
Abdulhakim Osman; hikayenin sebebi Yusuf Bilal ‘in dedesi.
Dr. Hacer ; Yusuf Bilal ‘in annesi.
Yusuf Bilal ; Hacer’in oğlu. Zenci bir ailenin beyaz bebeği.
Dr. Sevde ; mucizenin hikayesinin anlatılmasına sebebiyet veren.
Özet:
Zenci bir ailede doğan beyaz bebekle başlar hikaye. Tıbben bunun mümkün olması adına iki tarafın ailesinin geçmişinde beyaz bir bireyin olması gerekirdi. Dr. Sevde nin gayretiyle Abdulhakim efendi hikayeyi anlatır;
Küçük yaşlardan itibaren komşuları Rabia karşı derin sevgi besleyen Bilal’in tekdüze hayatı bir akşam Rabia ‘nın sözlenmesini öğrendiğinde değişiverdi. Annesinin desteğiyle bir sonraki gece
Rabia ile pencerede gizlice görüşüp bir sonraki gece kaçmaya karar verirler. O gece tüm bu konuşulanları işiten Rabia’nın babası durumu Rabia ‘yı sözlediği Şevket paşa’ya anlatır. Şevket paşa Bilal ‘i öldürmeleri için iki adam gönderir ancak Bilal birini alt edip kaçmayı başarır. Ancak yarılıdır. Dayısı Osman efendinin tarif ettiği akşam Rabia ile onu uzaklara kaçıracak olan Hacı Tayyar Reisin yanına gider. Reis onun yaralarını dikip Yunanistan ‘a götürür. Orda Bilal ‘in bilmediği ama Osman dayısının kayınpederi olan Yorgo tarafından misafir edilir. Arandığı haberiyle hemen başka bir gemiyle ispanya ‘ya yol alır. Ordan da Amerika’ya. Birkaç ay sürececek bu deniz yolu neticesinde olaylar yatışıp ortalık durulduğunda Bilal tekrar İstanbul ‘a dönmüş olacaktı. Amerika da gemi genel temizliğe girdiğinden dolayı üç gün Bilal Omnik efendide misafir kalır. Üç gün sonra gemiye binmek için limana gittiğinde bir önceki akşam bir arbede çıktığını,ona göz kulak olan kaptanın öldürüldüğünü ve geminin sabahı beklemeden demir alıp gittiğini öğrenir. Ne yapacağı konusunda çaresiz kalmışken omnik efendi Boston’a oğlunun yanına taşınacağını ve kendisine bir kasabadan aldığı çiftliği hediye etmek istediğini dile getirir. Bilal her ne kadar kabul etmek istemese de onaylar. Ve hayatına bu kasabada devam eder. Bir gece bahçesine giren bir zenci köleyi(Winnie) evine alır ve onu efendisinden satın alır. Winnie Bilal’in tavrından çok etkilenir ve islamı ona öğretmesini ister. Müslüman olduktan sonra da Hacer adını alır. Zaman geçtikçe ona olan sevgisini ve minnetini ifade eder Hacer Bilal ‘e ve evlenirler böylece.
İşte beyaz bebeğin dayandığı Bilal efendi üç kuşak öncesinin Üsküdar dan kalkıp gelmiş olan büyük büyük dedesidir.


Sonuç :
Farklı bir hayal aleminin hikayesi. Buram buram tarih ve aşk kokan macera dolu bir serüven. İnsanın birkaç yıldan ziyade birkaç saniyede nasıl da hayatının altüst olabileceği ve sıfırdan silinip yeniden başlayabileceğine dair farklı bir masal. Yarım kalmış birkaç karakter kitabın geri kalan iki sayısında yer alıyor. 


Bin Muhteşem güneş- Khaled Hosseini

Çarşamba, Ocak 05, 2011

Başlıca Karakterler :
Leyla, Meryem, Celil,Raşit,Tarık,Nana,Azize,Zalay
Karakter Tahlili:
Leyla; Kabil’de doğmuş, ailesi arasındaki silik karakterine rağmen özgüveni ve öngörüsüyle farklılığının farkında.
Meryem; yasak bir ilişkiden doğmuş, hayatı boyunca kaderin ona kederle baktığının farkına varmış, Taliban yıllarında infaz edilmiştir.
Celil; Meryem’in onu pek de kabullenmeyen ama sonrasında pişmanlık duyan babası.
Raşit; Leyla ve Meryem’in insanımsı kocası.
Tarık; Leyla’nın çocukluğunu geçirdiği, âşık olduğu ve ömrünün nihayetinde buluştuğu aşkı.
Nana; Meryem'in annesi.
Azize; Leyla ve Tarık’ın kızı.
Zalay; Leyla ve Raşit’in oğlu.
Özet :
Kitap başta iki karakteri ayrı ayrı ele almış. Aynı yoldan gidecek olursam; Meryem yasak bir ilişkiden meydana gelmiş bir çocuk. Onbeş yaşına kadar toplumdan uzak bir yerde annesi Nana ile birlikte tek göz bir kulübede büyümüştür. Annesinin babası Celil hakkındaki tüm uyarılarına rağmen o babasına inanmayı yeğlemiş ve bir gün onun yanına,evine gitmiştir. Babası onu eve kabul etmez. Nihayetinde kendisi şehrin hatırı sayılır zengin zümresinden,üç hanımı ve dokuz çocuğu olan itibarlı biridir. Ve Meryem onun hayatında abestir. Eve gitmeye zorlanan Meryem dönüş yolunda annesinin cesediyle karşılaşır. İntihar etmiştir. Babasının yanına mecburi bir taşınma gerçekleşir. Kısa bir dönmeden sonra kendisinden bir hayli büyük Raşit ile evlenmeye zorlanır. Direnemez ve kabul eder. Böylece Kabil’e taşınır. Yıllar geçmesine rağmen Raşit’e bir çocuk veremez. Günler hakaret ve kaba kuvvet ve ülkenin içinde bulunduğu iç savaş eşliğinde süre gider. Ta ki komşu evdeki patlamanın olduğu güne kadar.
Leyla Kabil’de öğretmen bir babanın kızıdır. İki abisi yıllardır savaş saflarındadır. Annesinin ağabeylerine bağlılığı onu babasına yakınlaştırmıştır. Ölümleriyle annesi kendini çok daha fazla içine kapatmıştır.Özgün düşünceli bir ailede büyümüştür. Komşuları olan Tarık la beraber geçirdikleri çocukluğun peşi sıra gençlik yıllarında birbirlerine âşık olurlar. Savaş neticesinde Tarık ülkeden gitmeyi planlar. Leylayı da yanında götürmek ister ama Leyla kabul etmez.  Tarık’ın gidişinden bir ay gibi kısa bir süre sonra onlar da taşınmaya karar verirler. Eşyaların taşınması esnasında eve isabet eden roket ile anne ve babasını kaybeder. Onu kurtaran komşuları Raşit olmuştur.
Leyla iyileşme sürecinden sonra Raşit evde kalmasını kendisiyle evlenmesiyle ancak kabul edeceğini belirtir. Leyla geçmişinden kalan tek parçayı karnında taşıdığı için bunu kabul eder. Ve Meryem’e kuma olarak hayatına devam eder. İlk yılın sonlarında Tarık ile olan ilişkisini tahmin eden Raşit bir adamla anlaşıp ona Tarık’ın öldüğünü anlatmasını ister ve Leyla Tarık’ın öldüğünü kabullenir. Kızı Azize’nin doğumuyla Raşit’in el üstünde tuttuğu Leyla birden gözden düşer. Hakaret ve dayaklara aynı şekilde Meryem ile aynı şekilde maruz kalır. Meryem ile arasında soğuk rüzgârlar yine böyle bir dayak öncesi birbirlerini korurken dindirilmişti. Birkaç yıl sonra Raşit'in istediği olur ve oğlu dünyaya gelir. Raşitten bunalan eşleri ülkeden kaçmayı planlarlar ama Talibanın getirdiği sıkı rejim sayesinde yakalanıp eve geri getirilirler. Bu işlerin daha da kötüleşmesine neden olur.
Raşitin iflasıyla Azizeye bakamayacak durumda olan Leyla istemeden de olsa kızını yetimhaneye verir. Ama kendisini hergün ziyarete gider.  Bu ziyaretlerden birinden dönerken birden hiç beklenmeyen bir şey olur ve Tarık’ı evin kapısının önünde bekler bulur. Onu eve alıp konuşur durumdan hazetmeyen oğlu akşam yemeğinde babasına söylediği ilk cümle buna dair olur. Peşisıra kopan kıyamet neticesinde iş öyle bir raddeye gelmiştir ki Meryem Raşit’i öldürür.
Bu bir fırsattır. Meryem suçu üstüne alır. Ve ölüm cezasına tabii tutulur. Leyla Tarık ile birlikte Pakistan’a gider. Savaşın bitişiyle birkaç yıl sonra kopamadığı kente,Kabil’e geri döner. Leyla hayatına Tarık ve çocuklarıyla ve tabii ki kalbinin hep bir yerlerinde olan Meryem ile devam eder.
Sonuç :
“Bu kentin ne çatılarını ışıldatan ayları sayabilirsin,
Ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi.”
Böylesine bir şehrin, Kabil’in çatısı altında yaşanan kalbi kırık bir hece.