Baş Kitabımız

Baş Kitabımız

Dostlarımız

Dostlarımız

Kütüphanemiz

Kütüphanemiz

Kitaplarımız

Kitaplarımız

Dualar Kalıcıdır / Tuna Kiremitçi

Pazar, Şubat 27, 2011


"Kulağıma yalan kaçmış" diyerek anmıştı sevgili İclal Aydın Tuna Kiremitçi ile olan birlikteliği sona erdiğinde.Çok ince ve zarif bi dokundurmaydı bu,yazar ayrıcalığı işte :) Tuna yazık mı etti ne demiştim o zamanlar.Ama bu kitabı okuduktan sonra gerçekten Onun da aynı incelikte ve duyarlılıkta olduğuna şahit oldum.Bazı yazarların çalışmalarında rastladığım gereksiz argo/küfür kullanımı v.b. seviyesiz talihsizlikten eser yoktu kitap boyunca.Anlatımındaki sadelik gerçekten ilgi çekici.İlk okuduğum kitabıydı bu Tuna Kiremitçi nin.Diğerlerini de merak ettim doğrusu...
2. dünya savaşına şahit olmuş yaşlı bir kadının genç bir üniversite öğrencisi kızla olan sohpetlerinden oluşur kitap.Klasik bi taslak gibi görünse de demin bahsettiğim sadelik akıcılık kazandırmış kitaba.Son sayfalarda göz yaşlarıma hakim olamadığımı belirtmeliyim utana sıkıla :)Keyifle okuyacağınız ; okuduktan sonra olaylara ve yaşananlara tüm pencerelerden bakabilme yetisi kazanmak isteyeceğiniz bir kitap...Benim hissettiğim bunlar oldu nacizane...
Güzel bi pazardan keyifli selamlar sevgili dostlar :)

Benim Hüzünlü Orospularım - Gabriel Garcia Marquez

Cuma, Şubat 25, 2011


Benim Hüzünlü Orospularım, ilk Marquez kitabımdı..Yine ince bir kitap olmasından faydalanarak bir gecede bitirdim..Özlemişim kitabın kapağını açıp bitirene kadar kapatmamayı..İş hayatına başladım başlayalı işte böyle ince kitaplarla kendimi avutuyorum:)..Öğrenciyken öyle miydi?..Hele ÖSS döneminde ''amaann barajı geçsem yeter, önemli olan yetenek sınavı'' deyip, sabahın köründe balkona kurulup, güneşin arada bir gerçekleşen istilasından kaçarak günde 2 kitap bitirirdim..Yine de okul hayatını hiç özlemedim..Çenem düştü yine:)

Gelelim kitabımıza..Karakter, yaşlı bir gazeteci ve yaşamı boyunca parasını ödemeden bir tek kadınla bile birlikte olmamış..Doksanıncı yaş gününde bakire bir kızla birlikte olmak istiyor ve ondan sonra yaşlı gazetecimizin yaşlılık, ölüm ve cinsellik üzerine düşüncelerini okuyoruz..Lüsyen'i bitirdikten sonra yaşlılık ile ilgili günlerce düşünmüştüm..Dün gece de tüm o düşündüklerim yine yeryüzüne çıktı ama uykum düşünmeme pek müsaade etmedi..İyi de oldu zaten sonra garip garip şeyler geliyor aklıma :)

Kitabı sevdim fakat Marquez'in çok daha etkileyici kitapları olabilir diye düşünüyorum..Bunu ilerleyen zamanlarda, daha fazla Marquez okuduğumda anlayacağım...Kitaplığımda ''Albaya Mektup Yok'' sabırla sırasını bekliyor..

Arka Kapak:
Bu roman, Gabriel García Márquez'in, on yıl önce yayınladığı Aşk ve Öbür Cinler'den sonra yazdığı ilk roman. Yüzyıllık Yalnızlık yazarının bu yeni yapıtının kahramanı, daha önceki romanlarının kişilerine hiç benzemiyor. Benim Hüzünlü Orospularım'ın başkişisi, yaşamı boyunca hiçbir kadınla parasını ödemeden sevişmemiş yaşlı bir gazeteci. Yalnızlığının çaresini gündelik, sıradan ilişkilerde aramış bu çirkin ve çekingen ihtiyar, 90. yaşgününde kendine hiç alışılmamış bir armağan vermeye kalkışır. Eskiden tanıdığı bir genelev patroniçesini arar, el değmemiş bir genç kızla birlikte olmak istediğini söyler. Patroniçe, onun bu istediğini yerine getirecek, ama yaşlı adam her ziyaretinde 'uyuyan güzel' Delgadina'yı seyretmekle yetinmek zorunda kalacak, yaşamının güzünde kendisine böylesi bir oyun oynayan yazgısına boyun eğecek; ne ki bu ayrıksı ilişkiden o güne değin hiç tatmadığı bir aşk doğacaktır. García Márquez, bu romanında, yaşlılığın hüznünü olağandışı bir aşkın coşkusuna dönüştürüyor. Belki de ölümü güzelleştirmek için... Ustanın bu yeni romanı yaşlılığa, cinselliğe, aşka ve ölüme bir güzelleme. 

Kontrbas - Patrick Süskind

Perşembe, Şubat 24, 2011

Uzun zamandır bir gecede bir kitap bitirmemiştim..Kontrbas'ı okumasaydım bitiremezdim de sanırım çünkü Kontrbas 58 sayfalık bir oyun:)

Kontrbasçı, enstürmanına hiç laf söyletmiyor ama ona demediğini de bırakmıyor..Bir orkestranın kontrbas olmadan var olamayacağını iddia ederken, sevdiği kadının onu fark etmemesinin sorumluluğunu enstürmanına yüklüyor..Kitabın arka kapağında dediği gibi; ne onunla ne onsuz .

Sayfaların arasında Goethe'e rastladım..Ooo dedim eski dostum sen de mi buradaydın? :).Sadece Goethe mi?.Kimler var kimler?.Mozart var..Bethoven var.

Süskind, bildiğimiz gibi Koku romanıyla tanınır.Koku'yu da bir okuyabilsem ahhh okuyabilsem..Eğer siz Koku'yu okuyup, Kontrbas'ı okumadıysanız bence mutlaka okuyun..Zaten hemencik bitirirsiniz..

Ve kontrbasçı son sözüm sana; operada ''Sarah'' diye bağırdın mı? Çok merak ediyorum..


Arka Kapak:
Koku adlı romanı çoktan kült bir eser haline gelen Patrick Süskind, bu defa notaların dünyasına girmiş: Bir kontrbasçının öyküsünü, ses tonu giderek yükselen bir monolog biçiminde anlatıyor.

Kontrbas, cüssesiyle doğru orantılı olarak, müzisyenin evinde ve yaşamında büyük bir yer işgal ediyor. Kontrbas, müzisyenimizin hem dostu hem düşmanı; ondan kopamıyor ama onunla da olmuyor. Bu iri, hantal aletin altında eziliyor adeta. Önceleri, kontrbassız bir orkestranın düşünülemeyeceğini belirterek onu yüceltirken, monolog ilerledikçe, kontrbasa duyduğu nefret açığa çıkıyor. Ona göre bu enstrüman hep arka planda kalmaya mahkûm, bu nedenle çalanı da arka planda bırakıyor. 

Süskind’in, sanatsal yaratıcılık ile memuriyet kalıpları arasındaki çelişki, hayatı cehenneme çeviren “ne onunla ne onsuz” sevgililer gibi konuları incelikle işlediği Kontrbas, ironik, sürükleyici bir kitap.

Kutsal Fahişeden Bakire Meryem'e Toprak ve Kadın - Emre Caner

Kitapdan bir cümle ile başlamak istiyorum..

''Binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca, dört farklı üretim tarzının egemen olduğu, dört farklı dünya yaşandı.''

Yazar, bilgi toplumu, sanayi toplumu, tarım toplumu ve üretim öncesi toplumda ''cinsel baskı''nın nasıl şekillendiğini bize anlatıyor.

Anaerkil toplumdan ataerkil topluma nasıl geçtik?İnsanlık tarihi boyunca cinsel baskının yaşanmadığı toplumlar var mıydı?Kadın, erkeğin gözünde ona ''yasal mirasçılar'' doğurması gereken bir mal haline nasıl geldi?Antik Yunan ve Roma'da cinselliğe bakış nasıldı?Namus bacak arasına nasıl indirgendi?Sevişmeyi ''lanetli bir günah'' olarak betimleyen ilk din hangisiydi?Bunun gibi bir çok sorunun cevabını alıyoruz.

Çok farklı bilgiler edindim kitap sayesinde.Hele bir Trobriand Adaları var ki aman amannn:)..Bilgi edinmenize biraz yardımcı olayım bu linkle :) Ha bir de bekaret kemeri var..Ve kadınların bu bekaret kemerinden kurtulma yöntemleri çok zekice..

Bu tür kitapları okurken aslında sıkılırım ama bu kitabı okurken hiiiç sıkılmadım.Yazarın, ''Kim Olduğumu Artık Biliyorum'' isimli kitabını da okumak istiyorum.Artık ne zaman sıra gelirse.Aslında Emre Caner genç bir yazar ama Kutsal Fahişeden Bakire Meryem'e çeşitli üniversitelerin sosyoloji ve antropoloji bölümlerinde ders kitabı olarak okutulmuş.Brrravo diyoruz Emre Caner'e :)..

Tamam sadede geleyim ben en iyisi..Okuyun derim ben:)



Arka Kapak:
Doğa birkaç milyar yıl önce canlıları cinsiyetleştirip erkek ve kadını birbirine sunmuştu. Ama toplumsal hayata geçen insan, cinselliği içinden çıkılmaz bir sorun yumağı haline getirdi. Oysa beden sadece kendisine yüklenmiş görevleri yerine getiriyordu. 
Kadın önce bereketin simgesi olarak kabul edildi ve kendisi gibi doğurgan olan toprakla özdeşleştirildi. Böylece adına kutsal mekanlar yapıldı, bu mekanlarda ona tapınıldı. Zaman içerisinde tapınma, tapılanın sahiplenilmesine dönüştü... 
Bu çalışma, insanın varoluşundan günümüze tanrıçalaştırılan, fahişeleştirilen, lanetlenen ve nesneleştirilen kadın bedeninin, toplumsal hayattaki serüvenini özetlemektedir. 

Fatih-Harbiye - Peyami Safa

Salı, Şubat 22, 2011


FATİH-HARBİYE – PEYAMİ SAFA
Başlıca Karakterler: Neriman , Şinasi , Faiz bey , Gülter, Ferit,Macit.
Karakter Tahlili: Neriman ; şarkın ilçesi Fatih’te büyümüştür. Yaşayışını garipsemeye başlamış. İnandırıldıkları ile inanmak istedikleri arasında sıkışıp kalmıştır. Şinasi ; Neriman’ın çocukluk bu yana arkadaşı ve aşkı. Garb kültürüne uzak tam bir şarklı olarak yaşamaktadır. Neriman ile aynı üniversiteye gitmektedirler.(anladığım kadarıyla o devrin konservatuarı,darülelhan) Fazi bey; Neriman’ın babası. Kızının son zamanlardaki değişimlerinden gayet mutsuzdur. İnancı tam bir İstanbul beyefendisidir.  Ferit; Şinasi’nin yakın arkadaşı. Gülter; Faiz beyin evinde hizmetli olarak çalışmaktadır. Macit,Neriman’ın ilgi duyduğu,onun garba hayranlık uyandırmasına minik katkıları olan okul arkadaşı.
Özet: kitap tanzimat yıllarının ürünlerini açıkça ortaya serer. Neriman büyüdükçe bulunduğu evi,mahalleyi ve ilçeyi küçümsemeye başlar. Beyoğlu onun gözünde mukaddes bir yer edinir. Giyimi,tavırları ve düşünceleri hızlı bir şekilde değişir. Buna çevresindeki insanlar özellikle Macit katkı sağlamıştır. Babası ve Şinasi bundan oldukça rahatsızdırlar. Neriman’ın içinde sönmek bilmeyen medeni olma isteğinin yersizliğini anlatmak adına bir dost meclisinde toplanırlar. O gün peşisıra olan olaylar Neriman’ın fikrinin hızla değişmesini sağlar. Köprünün diğer tarafı ne kadar ışıklı ve görkemliyse bu tarafı da o kadar huzurluydu. Böyle kalmaya karar verir.  Klasik de olsa adet yerini buluyor ve pembe yazılarla pembe sayfalara kazınan mutlu bir son. Kitap o dönemde kalmıyor aslında. Ülkenin her döneminde bu hikaye hala tekrarlanıyor. Hala insanların içinde bir takım özentiler devam ediyor. Bunu yadırgamak değil niyetim. Sadece özenilen,geçmişi olmayan batının yanında keşke köklü geçmişimiz göz önünde bulundurulup da özenmek yerine özendirmek adına neler yapabileceğimizi düşünebilsek.
Sonuç : kitabın son kısmında yer alan bir beyit: evet,ölüme mahkum olduğu için her şey boştur. Bu cihanın keşânesi kum üstüne yapılmıştır. Mazi ve istikbal,taraf taraf uçurumdur. Hararet ve su,benim yatağım ve yastığımdır. Yanmak ve boğulmak. İşte benim ayinim…
Bir ömre yetti,bir günde bitti…

Yusuf İle Züleyha


Bir arkadaşımın " yazım dilleriniz çok benziyor" demesi üzerine okumak istedim Nazan Bekiroğlu nu. Önce dikkate almadığım bu görüş O nu okuduktan sonra önemli bir iltifat olarak kalbime heyecan verdi.Çünkü her satırı bi sonrası için gizem ve heyecan uyandıran Nazan Bekiroğlu çok önemli bir kalemmiş meğer. Okuyucuların teveccühü de bu yönde aşikar :) Bakınız 21. baskıdan söz edilmiş.

İşte bu harika kitaptan bi alıntı :

Sözün yaratılışı Züleyha ' nın yaratılışından evveldi.Adem ki O na bütün isimler öğretildi.Yusuf un kaderi Züleyha ya tecelli.Zindan,kuyu,zindan...Önce çile arkadan ihsan.Züleyha vazeçti mi maşukundan ?



Şiddetle tavsiye edilir.Geceleri tok karnına aç ruha uygun dozajda please :)

Kalbimdesiniz dostlar :)

Kadından Kentler

Farklı kentlerde yaşayan/yaşamış
Yaşamı farklı/birbibirinden çok farklı,
Bir dolu kadınların öykülerinden oluşuyor.
Her öykü ayrı bir roman niteliğinde.
Karakterler o kadar gerçekçi ki bir tarafınız bu hikayenin, o karakterin hayali biri olduğunu kabullenemiyor.
Ve bu durum beni mest ediyor.

Nasıl bir gözlem yeteniğidir bu?
Bir erkek kadınları nasıl bu kadar yakından tanıyanbilir?
Şaşırıp kalıyorsunuz.
Kalemide oldukça güçlü Murathan Mungan'ın.

Solculuğa ve eşcinselliğe ilişikin öyküleri bu kitapta aralara serpiştirmiş.
O kadar olur diyor kitabı tavsiye ediyorum :D

Hayatın Işıkları Yanınca-Serdar Özkan

Pazartesi, Şubat 21, 2011


HAYATIN IŞIKLARI YANINCA-SERDAR ÖZKAN
Başlıca karakterler: ömer,yunus ömer,yaşlı kuğ,kırmızı elli yaşlı teyze,ölüm meleği,ömerin ailesi

Özet : bu kitap tahlilinde normalin biraz dışına çıkmam gerekecek. Bir karakter tahlili yapmam biraz olanaksız.  Kitap ana karakterimiz Ömer üzerine kurulu ve bölüm bölüm gidiyor. Bir bölümde karakterin küçük yaştaki halleri ver alırken sıradaki bölümde büyüğündeki hali yer alıyor. Ömer bir yıl öncesinde anne ve babasını bir kazada kaybetmiş ve hayatı  olabildiğince anlamsız kılmıştır. İntaharın eşiğindeyken ölüm meleği gelir ve ona geçmişini hatırlatır,geçmişi ile birlikte yarım kalan bir işini anlatır. Kitapta şöyle bir hikaye yer alıyor. Dünya yaratıldığı anda her şey sonsuzmuş ve teker teker buranın sahipleri gelmiş. En son da ise akıl gelmiş. Onun gelmesi ile diğer sakinler yani mutluluk,güzellik,sevgi ve benzerleri bu dünyanın sonsuz olamayacağını anlayıp terk etmişler. Şu an gerilerinde bıraktıkları ise sadece onların gölgesiymiş. Onlar dünya yok oduğunda ışık boyutunda asıllarıyla buluşup sonsuza kadar yaşayacaklardır. Ve gerçekten bunları bulmak isteyen kişi ışığı bulmalı.Buraya kadar her şey güzel. Size de bir yerden tanıdık gelmiyor mu? ahiret inancının tam da merkezinde bir kitap ve şaşırtıcı bir şekilde bilmem kaç dile çevrilmiş. Bunun dışında aristonun felsefesini hatırlayan? Hani şu idealar alemi? Dünyada asıl varlıkların gölgeleri vardı hani. Yazarın psikoloji mezunu olmasıyla orantılı bir hikaye seçimi kısaca.
Konumuzu dönecek olursak; ömer küçük yaşta sıra dışı bir çocuktur. Kendi meleğini arayan bir çocuk. Sürekli çağırmasına rağmen onu göremez. Ve bir gün melek değilde kendi benzeri olan onu onun gibi anlayacak bir dost edinmek ister bu konuda da bir yunusta karar kılar. Yunus ile konuşmayı başarır. Onunla bir olur. İsimleri de aynıdır. Işık olmaya ramak kala yunus ona öleceğini anlatır. Işık diyarına gideceğini.  Ve ona bir kitap verir bu kitabı gömecek ve yunus birkaç gün sonra öldüğünde onu okuyacaktı. Ömer denileni yapar ve söz verir. Yunusun bu vedası onu çok sarsmıştır. Bir sonraki gün kitabı gömdüğü yere giderken yunusun cansız bedenine şahit olur ve büyük bir travma yaşar. Ve o yaza dair her şey hafızasından silinir. Ama o kitap ümit kitabıdır. Ve mutlaka zamanı geldiğinde devir işlemi yapılıp küçük bir çocuğa verilmeliydi. (kitabın bu bölümleri gerçekten çok garip) ömer sevgiyi ve ışığı bulduğu anda kaybetmiştir. Ölüm meleği ona bu kayıp yazı hatırlatır. Böylece ömer intahardan vazgeçer ve kitabı daha öncesinde rastladığı ve gözlerinde ışığa rastladığı bir çocuğa vermeye karar verir.
Böylesine etkili sunulan kitapların Yeşilçam formatında bitip beni hayal kırıklığına atıp öldürmesinden nefret ediyorum. Gökten üç elma hesabı. İsteyen alabilir. Yazarın bir önceki kitabı olan kayıp gül; martı,simyacı ve küçük prens ile eşdeğer tutuluyordu. Ya ben farklı bakıyorum ya onlar farklı görüyor. Okunası kısa bir kitap ama olmasa da çok kayıp değil.

Bir Türk Ailesinin Öyküsü - İRFAN ORGA

Cuma, Şubat 18, 2011

Nasıl anlatsam, nereden başlasam..Kitabın içinde kayboldum diyebilirim..

Kitabın hikayesi ilginç.İngilizce olarak yazılıyor, İngiltere  ve New York'ta basılıyor ve biz bu kitapla çok geç tanışıyoruz ne yazık ki.Tabii bunun bir nedeni var.Ama bence bunu okuyup öğrenmelisiniz.Dr.Arın Bayraktaroğlu çok güzel çevirmiş dilimize.Böyle güzel bir çeviri okumadım desem yalan olmaz sanırım.

Kendimi Orga Ailesi'nin bir parçası gibi hissediyorum şu an.Bu hem sindire sindire okuduğum için, hem de kullanılan muhteşem dilden kaynaklanıyor.

1910'ların başından 1940'a kadar uzanan bir zaman diliminde Orga Ailesi'nin yaşadığı her şeye tanık oldum.Hem de ne tanık olmak!Ben yine yanlış kelime kullandım.Tanık manık olmadım.Yaşadım yahu yaşadım!

İnsanlar çok büyük acılar yaşamışlar.Ölümü her an enselerinde hissedip, bu duyguyla yaşama bir şekilde tutunmaya çalışmışlar.Açlık, savaş, ölüm, adaletsizlik, çaresizlik.Bunlarla sürekli içiçe yaşamak! Ah bu çok kötü.Nasıl dayanılır?Ama dayanmışlar işte! Ve bu durum o kadar normal bir şeymiş gibi anlatılmış ki.İşte o yüzden bu kadar etkilendim.

İrfan Orga'nın oğlu Ateş Orga'nın sonsözü ise eksik kalan parçaları tamamlıyor.Çünkü kitap öyle bir yerde bitti ki ister istemez merak ettim İrfan Bey'in geri kalan yaşamını.Ama o sonsöz bütün merakımı giderdi hatta daha fazlasını.

Ve en sonda yer alan resimler.Bilerek ve isteyerek kitap bitene kadar bakmadım resimlere.İyi ki bakmamışım.Kitabı bitirip, sıra resimlere gelince çok duygulandım.355 sayfa boyunca adeta yaşadığım olayların kahramanları karşımdaydı işte.Bir belgesel tadındaydı her şey.

Araya bir ''itirafnoktakom'' sıkıştırmak istiyorum.Fuarda kardeşim çok istemişti Bir Türk Ailesinin Öyküsü'nü almayı.Ben de ''amaaaann bayık bir kitaba benziyor boşver'' demiştim.İnat etti.Aldık.Şu an önyargılı davrandığım için kendime kızıyorum.Hiç hoş değil Gizem!

Orga Ailesi'nin öyküsünü bence mutlaka okuyun!




Arka Kapak:
'Hayatım boyunca okuduğum en bize ait öykülerden birini içtenlikle, doğallıkla ve sıcacık bir kalemle sunan bu kitap beni yıllarca bırakmadı. Ben de kitabı bırakamadım.

Kitabın yeni Türkçe baskısını orijinalinin yanına koyabilmek ve arkadaşlarıma armağan edebilmek için sabırsızlıkla satışa sunulacağı günü bekliyorum.'
- Ayşe Kulin

'İrfan Orga'nın vatanına, kültürüne, diline ve edebiyatına ta uzaklardan yaptığı bu hizmeti gecikmiş alkışlarla anmalıyız.'
- Talât S. Halman

'Kaybedilmiş sevgilerin acısını dile getiren, kederli ve olağanüstü güzellikte bir öykü; 20. yüzyılın en muhteşem anılarından birisi…'
- Caroline Moorhead, The Independent


Osmanlı İmparatorluğu'nun çalkantılı son dönemlerinden, Birinci Dünya Savaşı'nın yıkıcılığına uzanan bir öykü. Varlıklı bir ailenin adım adım yoksulluğa ilerleyişinin, bir arada kalma mücadelesinin, mantığın ve deliliğin çarpıcı anlatımı.

Bir Türk Ailesinin Öyküsü, İrfan Orga'nın samimiyetle, romansı bir üslupla kaleme aldığı anıları…