Baş Kitabımız

Baş Kitabımız

Dostlarımız

Dostlarımız

Kütüphanemiz

Kütüphanemiz

Kitaplarımız

Kitaplarımız

Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk

Çarşamba, Aralık 28, 2011

Sevgili İskender Pala'nın en güzel eserlerinden biri bana göre Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk... 
Yine çok yönlü bir kitap;tarih, aşk, edebiyat, kurgu... Fuzuli'den Nedim'e, Şeyh Galib'den Nabi'ye, Nef'i'ye, Bakî'ye...kimler yok ki :)  Divan edebiyatından büyük ustalara...

Kitap üstad Fuzuli'ye verilen bir sırrın Leyla ile Mecnun(L&M) kitabını yazmasına ve sırrı da kitabın satırları arasına gizlemesiyle başlıyor ve sonrasında sırrın peşine düşenlerin yaşadıkları olayları kitabımızın kahramanı Mecnun(Kays)'ın dilinden okuyoruz, tabi aşk hep var. Yazarımız yüzyıllar süren bir zaman diliminden bahsederken, kronolojik bir osmanlı tarihi de sunuyor bizlere. Edebiyat sevdalıları ve özellikle İskender Pala severler bu kitap kütüphanenize dahil olmalı :)

Birkaç tadımlık :)

*Aşk ayrılığının bir azab olduğunu söylüyor, sonra da azabın "a-z-b" kökünden türediğini, bunun da "lezzet" demek olduğunu söylüyordu. Demek ki aşkın azabında bir lezzet vardı ve dertleri zevk edinmeyince aşkın tadı çıkmıyordu.

*"Padişah gibi bir köle; muhteşem bir dilenciyim." Fuzûlî

*Demek ki insanlar niyetlerine göre iyi veya kötü, güzel veya çirkin olabiliyorlar, eşyaya bakış açıları da buna göre oluşuyordu. Ruhlarını şeytana satanlar ile Rahmân'a adayanlar da işte bu ince çizgi ile birbirinden ayrılıyordu. Birileri zamanı çoğaltıyor, diğerleri harcayıp tüketiyordu çünkü. Birileri iyi şeylerle hayata anlam katarken, diğerleri hayatın kötülüklerine tapıyordu.

*"Âşık bazen vuslattadır, bazen ayrılıkta... Dünya derler buna; bazen ölüm, bazen düğün(Vuslat olunca düğün, ayrılık olunca ölüm)..." Bakî

*Birinin maddesel zenginliği  ruhunu aç bıraktı; diğerinin gönül zenginliği onu maddeyle donattı.

*İnsanlar birbirlerine âşık gibi davranmaktan aşkın ne olduğunu ve aşkın felsefesini anlamaya fırsat bulamıyorlardı...

Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında - Haruki Murakami

2011 bitmeden Murakami okumasaydım orta yerimden çat diye çatlardım eminim. Uzuuun zamandır istiyordum okumayı.

Kitap fuarı yazımdan hatırlarsınız belki, bu kitabı günün anısına ,(2011 Tüyap Kitap Fuarı) Onur Bey'in tavsiyesi üzerine almıştık. Ve Büşra ile aynı zamanda okuyacağız diye konuşmuştuk. Bazen de dışarı çıktığımızda bir örnek ayraç alırız. Vardır öyle garip huylarımız :)

İtiraf ediyorum; başlarda sıkıldım.  Aslında kitabın yarısı diyebiliriz.:) Ama sonra kitap aldı başını gitti. Sayfaları merakla çevirmeye başladım. Hacime'ye sinir oldum. Karşımda olsa esaslı bir yumruk geçirirdim suratına.

Sonunda Hacime ile ilgili çok klasik bir yorum yaptım; ''erkek işte''. Gıcık Hacime. Sinir şey.

İşte bu cümlelerden Murakami'nin ne kadar güzel bir dili olduğunu anlayabilirsiniz. Aslında kitapta Hacime'nin gıcıklığı ile ilgili bir anlatım yok. Ben kendi kendime gıcık oldum adama.

Tamam tamam kapatıyorum Hacime konusunu. :)

Sade bir dille yazılan ama insanı etkileyen kitaplara ba-yı-lı-yo-rum. Kelimeleri süslemeden, uzun uzun yazmadan duyguları nasıl bu kadar gerçekçi anlatabiliyorlar anlayamıyorum. Anlamama ne gerek var gerçi. Ben kitaba kapılıp, duygulardan duygulara sürüklenmeme bakayım değil mi?

Bu güzel kitapla tanışmamızı sağladığınız için teşekkürler Onur Bey. :)

..eğer yağmur yağmamış olsaydı, eğer yanıma şemsiyemi alsaydım ( ki bu çok muhtemeldi, çünkü otelden çımadan önce alıp almamak konusunda bocalamıştım), onunla asla karşılaşamazdım. Ve onunla karşılaşmasaydım eğer, şimdi hala yayınevinde kölelik ediyor, geceleri gözlerimi duvara dikiyor, tek başına içip kendi kendime konuşuyor olurdum. Bu durum, ihtimallerimizin ne kadar sınırlı olduğunun farkına varmamı sağlıyor. (sayfa 57)


''Aşıklar talihsiz bir yıldızın altında doğarlar'' dedi. ''İkimiz için yazılmış gibi sanki.'' (sayfa 149)


Arka Kapak:
Tokyo’nun varlıklı bir mahallesinde, sıradan ve sorunsuz gibi gözüken bir hayat süren Hajime, orta yaşlara geldiğinde yaşamını sorgulamaya başlar. Hayatı boyunca sahip olduklarından daha fazlasını istememiştir. Savaş sonrası yıllarda şansı yüzüne gülmüş, iyi bir evlilik yapmış ve iki kız çocuk sahibi olmuştur.
Şehirde iki caz kulübünün sahibi olarak kıskanılacak bir kariyeri vardır. Yine de, hayatı ve kariyeriyle ilgili, rahatsız edici, sinsi bir yetersizlik duygusuna kapılmaktan kendini alamaz. İlk gençliğinde âşık olduğu, akıllı, ancak tuhaf bir yalnızlık duygusu uyandıran güzel Şimamoto’nun anısı, kalbini gölgelemektedir.
Yağmurlu bir gecede, eskisinden çok daha güzel ve etkileyici görünen Şimamoto’nun tekrar karşısına çıkmasıyla, hayatı çok daha karmaşık bir hale gelir.

“İnsanın, kaderi ve maddi dünya arasındaki gelgitlerini anlatan ve okuru kıskıvrak yakalayan bir eser. Akıllardan çıkmayacak.”
The New York Observer

Kurt Seyt & Shura

Cumartesi, Aralık 24, 2011



Uzun süredir merak ettiğim bir kitap.
Uzun süre elimde kalan bir kitap.

Daha önce okumadığım bir yazar.
Daha önce okuduğum tarzlarda bir kitap.


Kitap ile ilgili övgü dolu sözler duymuştum okumadan evvel, hatta bu kitapları okuyanların beklentileri öyle yükseliyorki bir daha Nermin Bezmen kitapları onları kesmiyor.
Kıyas yapabileceğim başka bir kitabını okumadığım için bu kıyaslama hakkımı şimdilik saklı tutuyorum.

Gerçekten dönem geçişleri, o yıllara ait yaşam biçimleri, insan ilişkileri hatta mevsim özellikleri o kadar gerçekçi anlatılmış ki kitaptan etkilenmemek mümkün değil.

Gerçek bir hayat hikayesinden yola çıkılarak yazılmış olması ise kitabın bizi memnun etmeyen yerlerini açıklamaya yetiyor.
Okumayanlar için içeriğe dair bilgi vermekten kaçınıyorum.

Satır aralarında savaşın yıkıcılığını okudum ve ben en çok ondan etkilendim aslında.
Sevdikleriniz şimdi nerde, nasıl yaşadıklarını hatta yaşayıp, yaşamadıklarını bilmeden yaşamak işin acı kısmı olsa gerek.

Yazarın ne kadar titizlikle çalıştığını son kısımda görüyor şapka çıkarıyorsunuz.
Okuyucuyu merakta bırakmadığı için teşekkürü hak ediyor.

Bakalım Kurt Seyt ile Murka nasıl?
Okuyup göreceğiz, ancak Kurt Seyt beni kızdıraca benziyor :/

Kabuk Adam - Aslı Erdoğan

  ''Ama,'' dedi birdenbire, ''bir kitabın kapağına bakarak içindekileri anlayamazsın.''
.........
''Bir insanı da sadece yüzüne bakarak anlayamadığın gibi.''


Ben de Kabuk Adam'ı elime aldığımda içindekilerin beni bu denli etkileyeceğini nereden bilebilirdim ki? 


Kapağı açtım, ilk cümleyi okudum, o cümlenin bulunduğu paragrafın tamamını çizdim. Öğrendim ki canım dostumun kitabında da aynı paragraf çiziliymiş. Bana ''en sevdiğim giriş cümlesine sahip kitap'' derken abartmıyordu inanın.


Ben artık kitabın büyüsüne kapılmış bir okurdum. O ilk cümle vurmuştu zaten beni. Nasıl toparlayabilirdim ki kendimi? Öyle büyülenmiş bir halde bitirdim. Geçmedi etkisi hala. 


Arka kapakta Aslı Erdoğan'ın ''geleceğin elli yazarı'' arasında gösterildiği yazıyor. Benim için geleceğin, geçmişin, şimdiki zamanın en iyi yazarlarından biri oldu. 


Ve Kabuk Adam, bir süre favori karakterim olacak. 


Biliyor musun Kabuk Adam? Sen o kadının sırtına dokundun ya. Sanki benim sırtıma dokundun. 


Not: Çizdiğim cümleleri bu sefer paylaşmayacağım. 


Arka Kapak:
Dünya okurlarınca "geleceğe kalacak elli yazar" arasında sayılan Aslı Erdoğan'ın sayılan Aslı Erdoğan'ın yayımlandığı günden bugüne değerini ve yerini hiç kaybetmemiş ilk romanı: Kabuk Adam. Türk edebiyatında olduğu kadar dünya edebiyatında da yeni bir yazarın doğuşuna tanıklık eden bir kitap. Şık olmakla cinayet işlemek arasındaki o çok ince çizginin öyküsü.



Bir Çay Daha Lütfen - Katharine Branning

Perşembe, Aralık 22, 2011

Ben güne kahveyle başlayanlardan değil, çayla başlayanlardanım. Yaz, kış içerim. Yazın serinlettiğine, kışın içimi ısıttığına inanırım. Eğer keyif yapmak istiyorsam bi çay demleyiveririm. Kitabımın yanına en çok yakıştırdığım içecektir. Demli ve tek şekerli içerim:)

Sevgili kocam bunu bildiğinden '' bir programda izledim bir kadın çayı anlatıyordu kitabı da varmış'' dedi. E tabii ben hemen internetten araştırdım. Görür görmez tutturdum istiyorum da istiyorum diye :) Ve ertesi sabah bir mail geldi ''bu kitap artık senin'' diye, sol tarafta gördüğünüz fotoğraf iliştirilmiş şekilde. Ofiste göbek atmamak için zor tuttum kendimi :)

Bu kadar gevezelikten sonra sadede geliyorum merak etmeyin. Katharine Hanım (kendisine böyle hitap edilmesinden çok hoşlanıyor) bizi yerlere göklere sığdıramamış. Bazen Türklerden bahsettiği konusunda şüpheye düştüm. Öyle ki kitabın bir yerinde kelimesi kelimesine şöyle yazıyordu; Türkiye çok güvenli bir ülkedir. Okuyunca şu tepkiyi verdim; Emin misin Katharine? Ben hiçbir zaman üstüne basa basa ''Türkiye çok güvenli bir ülkedir'' diyemedim. Okurken zaman zaman ''vay beee biz Türkler neymişiz böyle'' dedim. Acaba Katharine Hanım çok mu iyimser?

Pardon ben asıl bahsetmem gereken konuyu unuttum. Katharine Hanım, Lady Montagu'nun Doğu Mektupları'ndan çok etkilenmiş. Hikayelerinin kesiştiği nokta Türkiye tabii ki. Bu yüzden kitabını Lady Montagu'ya mektuplar şeklinde yazmak istemiş. Bütün bölümlerde Lady Mary'nin de satırlarını görebilirsiniz ve bu son derece keyifli.

Bazı örneklerin iki üç bölümde tekrarlaması dışında kitabın sevilmeyecek hiçbir yanı yok. Hatta insanın güveni geliyor kendine. Zaten Katharine Hanım ''barbar Türkler'' imajının yıkılması için elinden ne geliyorsa yapıyor. 30 yıldır her sene Türkiye'ye geliyor inanabiliyor musunuz? Güzel ülkemizi bizden daha iyi tanıyor buna emin olun. Yabancı birinin gözünden bizi okumak değişik bir duygu.

Bizi çok seven bu güzel hanımefendinin cümleleriyle başbaşa bırakayım sizleri.

Okuduktan sonra web sitesini ziyaret edebilirsiniz. :) http://www.turkishhan.org/

''Bir küvetin suyla dolması gibi sayfaların satırlarla dolmasından büyük haz duyuyorum.'' (sayfa 15)


''...mektup yazmanın iki insan arasında bir mahremiyet lezzeti oluşturduğunu düşünüyorum.'' (sayfa 16)


'' Pek çok turist Türkiye'yi İstanbul ve güney sahilleriyle bilir, fakat benim Türkiyem farklıdır. Bu, cafcaflı plajlarda değil, kurak arazilerde terle, çok çalışmakla, yaşanmış olan hayatın Türkiye'sidir.'' (sayfa 45)


''Çay..bardaklarca çay, sayısız bardak çay, her zaman kardeşlik hislerinin oluşmasına ortam hazırlayan bir ikram şekli.'' (sayfa 64)


''Sahaflar, bir kitapseverin keşfedeceği muhteşem hazinelerle dolu bir açık hava kütüğhanesidir.'' (sayfa 150)


''..Türkiye 70.000.000 ruhla ilmek ilmek birbirine bağlanmış çok renkli bir memleket halısıdır.'' (sayfa 261)


''İbadetlerin, seccadelerin üzerinde ya da sıralarda, ezanla ya da çanla, nasıl uygulandığının bir önemi yok; inançlarımıza gerçekten temel yapmamız gereken esas bütün dinlerde ortak olan bu ''sevgi''dir.'' (sayfa 278)


Arka KApak:
“Ayrılırken arkamdan seslenen insanlar, yolculuğumun su gibi akıp gitmesi için bir dua olmak üzere arkamdan su döken kadınlar oldu. Otobüslere bindiğimde çiçekler, hediyeler sunuldu. Benim kendi ailem bana bu şekilde bir sevgi ve ilgi göstermedi, ya seninki Lady Mary?”

Yukarıdaki sözler ve elinizdeki eserde okuyacağınız daha nice samimi ifade bir-iki günlük turistik seyahatten geriye kalan geçici hatıraların bakiyesi değil. Otuz yılı aşkın süredir ülkemizi, özellikle de Anadolumuzu karış karış harmanlayan Amerikalı bir modern zaman seyyahının, Katharine Branning’in, bizlere ve ülkemize tuttuğu aynadan mektuplara dökülmüş dostane akisler… 18. Yüzyılda ülkemizde yaşamış olan İngiliz sefirinin eşi Lady Montagu’nün ailesine ve dostlarına yazdığı ve o dönem Türkiye’sini resmeden yirmi beş mektubuna mukabil Branning, günümüz Türkiye’sine dair enfes gözlemlerin yer aldığı mektuplarıyla Lady Montagu’yle üç asır sonrasında hasbihal ediyor. Katherine’nin aralıklarla gidip geldiği 30 yıllık Türkiye serüveni Fransa’da derste gördüğü bir Gök Medrese slaytıyla başlıyor. Türkiye’de darbe gibi büyük toplumsal olaylara da şahit olmakla birlikte Branning insana eğiliyor ve Türk insanının belki kendisinin bile farkında olmadığı birçok yerinde tespitte bulunuyor. Lady Montagu’ye hitaben yazılan bu keyifli mektuplar aslında Türkiye halkına hitap ediyor. Bizi bir dostun gözüyle kendimize dışarıdan bakmaya davet ediyor.

BirİnciSöz - Senai Demirci

Salı, Aralık 13, 2011




Senai Demirci üslubunu sevdiğim yazarlardan.
Birincisöz'ün de üslubunu sevdim,hem de pek sevdim. Bir Risale-i Nur Yorumu diye tanımlıyor kendisi kitabı. Etkileyici bir yorum benim dünyamda. Çünkü bana Kur'an-ı Kerimi nasıl dikkatli okumam konusunda bir uyarı gibiydi. Her kelimenin anlamının ne kadar da önemli olduğu, bu yüzden bir ayet üzerinde ne kadar da çok düşünmem gerektiğini hatırladım. Evet hatırladım, unutuyorum çünkü bazen... 

Bazı kısımlara gözüm fazlaca takıldı. 
"..Yani kişinin afaktan aldığı biligiler, kendine nasıl baktığına göre 'pek fena' ya da 'pek güzel' olabiliyor."
Kendimizi O(c.c)'nun kulu olarak tanımlar ve O'nun adıyla hareket edersek her olay 'pek güzel' hale gelecektir. Yaşadıklarımızda hikmet aramaz isek işte o zaman, her şey 'pek fena bela'lar silsilesine görecektir.

Bir de sepet örneği vardı ki, çok sevdim. Durumu çok güzel betimlemiş.
"Sepet denize dalmışken sanır ki, denizin hepsi içindedir. Sanır ki; denizden aldığı kendine kalacaktır. Sepet dediğin, teni delik deşik bir kaptır; su tutmaz... Sen sen ol 'doydum' deme. Sen sen ol 'oldum' deme. Sana düşen hep denizde kalmaktır. Sende olan denizdendir ama deniz değildir. Sana düşen kendini doldurmak değildir. Denize dal ve orada kal yeter. Sular her daim içinden geçsin yeter, böylece hep temiz kalırsın."
Bazen insan tam da bu yanılgıya düşmez mi, her şeyi bildiğini, ve doğru yaptığını sanır. Azıcık denizden dışarıya bakayım der, ama bir andan o bildiklerinin hepsinin denize düşüverdiğini görür.

Hep denizin içinde kalabilmek duasıyla..
Hoşça bakız zatınıza.

PS: Kuranı anlamak adına bir uyarıcım da şu yazı oldu son zamanlarda, sevgili Kumbaramdaki Kelimeler'in yazarının kaleminden Arapça'nın A'sı.

BUHARA YANIYOR

Pazartesi, Aralık 12, 2011

Temür Melik, Cengiz Han, Harzem Şahı'nı, Buhara ve Semerkant'ın moğol eline geçmesini anlatan bir kitap. Cesur bir komutan Temür Melik, memleketini düşman eline bırakarak kaçıp giden bir sultan Harzem Şah ve acıması olmayan bir kaan Cengizhan.

1220 senesinde buhara ve Semerkant en önemli kültür merkezleri, ilim ve alim yuvası şehirler. moğol istilası gelene kadar tabi. O dönemi anlatan daha iyi bir kitap bulursam mutlaka okumak istiyorum, çünkü orta çağa karşı önleyemediğim bir sempatim var, bu kitap ise o dönemi öğrenmek için kesinlikle yanlış bir kitap.

252 sayfa tarihi roman ben pek sevemedim kitabı yaklaşık 10 gündür elimde kendimi zorlayarak bitirdim. Hikayenin anlatılış biçimini, yazarın dilini beğenmedim. Evet kitap moğol istilasını anlatıyordu ama kitabı okurken ben o istilanın içine giremedim, hissedemedim kitabı. Devamı niteliğinde olan Elveda Buhara'yı da almıştım ama onu okumak için biraz ara vermek istiyorum. 10 üzerinden 6 veriyorum bu kitaba da.

Parayı Bulduğum An Alayını...

 Merhabalar,

Kendini Dünya'nın en akıllı insanı olarak notere tasdik ettiren bir adam Erdal Demirkıran. Özgüveni ve kendine saygısı çok bir adam :) Okudukça hayret ettim, sevdim bu adamı.

Kitabını konusu ön yargılar... Kapakla, kapağı açmanızla şaşırtmaya başlayacak sizi yazar, ön yargılarınızı teker teker yıkmaya mı demeliydim yoksa?..  Kitabın tasarımını da, kullandığı 3B tekniğini de sevdim ;)

Alın okuyun bu adamı, hakkında çok şey söyleyemiyorum, ama şiddetle öneriyorum.

*Madem çekiyor meret, neden önce yıkayıp da sonra dikmezler ki bunu?

*Her şeyin bir mevsimi vardı işte ve o mevsim geçince yazın ortasında kar yağıyordu insanın başına.

*En iyiler sevilmiyordu ve insanlar büyük bir hata yaparak egolarına yeniliyor, onlardan faydalanmak yerine hep kurtulmak için savaşıyordu. Oysa 'en iyi'yi düşman ilan etmek onu yok etmiyor, aksine büyütüyordu.

*Kashna Felsefesi: Birileri bir şeyi yapıyorsa da yapmıyorsa da yapamıyorsa da sen istersen yapabilirsin!

*Abartıyorsunuz, hep abartıyorsunuz; kendinizi severken de başkalarını severken de...

*Eğer iyi kurgularsanız hiç şüpheniz olmasın ki adamın tenceresinden soğanını çalar, ona et niyetine satarsınız...

*Ve acıydı yine; dünanın bir yarısının obeziteyle diğer yarısının açlıkla mücadele etmesi.
 

Peygamberimizin İnsan Kazanma Metodu

Cuma, Aralık 09, 2011

Esselamu aleykum ve rahmetullah..
Cuma bayramımız mübarek olsun :)
 
Sayın Mehmet Dikmen'in Peygamberimiz'in İnsan Kazanma Metodu adlı kitabını patronumun kitaplığında gördüm dün, hemen istifade edeyim dedim. :) Her müslümanın tebliğ vazifesi var bildiğiniz gibi.. Dinimizi en güzel şekilde yaşamak ve insanları da buna teşvik etmek.. Ancak bunu çoğu zaman hakkıyla yerine getiremiyoruz, bir çok nedenden ötürü. Bu kitap Efendimiz(s.a.v)'in dini tebliğ ederken insanlarla olan münasebetinden, sabırla, güler yüzle, adaletle, merhametle yaklaşmasından ve daha birçoğundan örnekler sunmuş bizlere. Her müslümanın dinini hem yaşarken hemde anlatırken göz önünde bulundurması gereken hususlar. İstifade edilmesini dilerim.

*Hüner cehenneme adam göndermek ve cehennemliklerin sayısını artırmak değil, cennete adam kazandırmaktır.

*Kişinin değeri, derisinin renginde, soy asaletinde, fizik güzelliğinde değil; Allah'a olan bağlılık ve teslimiyetinde idi.

*Bilindiği gibi hünerli bir sanatkâr, sanatını, yaptığı eserler üzerinde, hem kendi görmek ve hem de başkalarına gösterip beğendirmek ister. Rabbimiz de, Zatının bütün güzel vasıflarını ve sıfatlarını, en güzel kıvamda yarattığı insanda görmeyi ve göstermeyi dilemiştir.

*Mü'min her halinde, her tavrında hayırlı olmalı, daima iyilikle anılmalı, kötü örnek olmamalı; ardından, kötü nam bırakmamalıdır.

*Bir kimsenin senin önünde, senin elinle müslüman olması, yeryüzünde üzerine güneşin doğup battığı her şeyden senin için daha hayırlıdır. (Hadis-i Şerif)

*Bugün insanlar için en önemli şey, konuşunca hayır konuşmak...(Hadis-i Şerif)

Kimyager - Murat Özkan

Çarşamba, Aralık 07, 2011

Twitter'ın gücü :) Bu kitabı okuduysam eğer twitter ın sayesinde. Kitaptan ve yazardan haberdar olmam twitter aracılığıyla oldu. Murat Bey sağolsun bana kitabını imzalayıp gönderdi. Hesabını takip ederseniz siz de Kimyager'e sahip olabilirsiniz. İşte size linki; http://twitter.com/#!/Kimyager_Roman

Gelelim kitabımıza. Kimyager Mustafa'nın hayatı işten ayrılmasıyla birlikte değişiyor. Sade bir dille yazılmış ama heyecanlı bir kitap. Olayların nereye varacağını merak ediyorsunuz. Bir kere bu kitap beni daha en başından önsözü ile  tavladı :) Böyle samimi yazılan önsözlere bayılıyorum doğrusu. O gazla kalkıp kitap yazasım geldi :)

Genç, çiçeği burnunda yazarlar keşfetmeyi seviyorum. Murat Bey'e tekrar teşekkür ediyorum. Twitter'dan ''Mustafa'nın başı niye dertte? Çok merak ediyorum'' gibi twitler göndererek ''gıcık okur'' profili çizdiğim içinde özür diliyorum. :)

Arka Kapak:
Mustafa yıllarını verdiği işinden istifa etme kararı alır. Bu kararın arkasından daha huzurlu bir yaşam planlayan kimyagerimiz başına gelen olaylar silsilesi nedeniyle oldukça güç anlar yaşar. Gecenin bir yarısı gelen telefon her şeyin başlangıcı olacaktır. Kendini bir anda istihbarat elemanlarının cirit attığı bir dünyada bulan Mustafa bu tehlikeli oyunla baş edebilecek midir?
İnsanlığa hizmet eden büyük proje tamamlandığı zaman, dünyanın tüm dengelerini alt üst edebilecek bir olayın içine sürüklenebileceğini tahmin bile edemezdi. Biri bu çılgınlığın önüne geçmeliydi. Aksi takdirde tedavisi mümkün olmayan yaralar tüm insanlığı tehdit etmekle kalmayacak belki de sonunu hızlandıracaktı.
Kimyager, yalnız bir adamın kendi başına yaptıklarıyla geldiği noktayı ve yapacakları ile geleceğini nasıl şekillendirebileceğini anlatan bir roman. Çevirdiğiniz her sayfada bir sonrakinde neler olacağını düşünmeden edemeyeceksiniz.

Bozkır Aydınlığında Aşk - Adnan Binyazar

Cuma, Aralık 02, 2011

Son zamanlarda ne kadar da şanslıyım. Muhteşem kitaplara denk geliyorum. Söylemeden geçemeyeceğim,, bu kitabı da Can Yayınları'nın yarışmasından kazanmıştım. :)

Adnan Binyazar'ın kalemini çok sevdim. O, kelimelerle dans ederken ben adeta kendimden geçtim. Her bir öykünün tadı ayrıydı. Ve hepsinin tadı damağımda kaldı.

Bu kitapla birlikte bir şeyi farkettim. Kadın gözüyle erkeğe duyulan aşkı okumaktansa, erkek gözüyle kadına duyulan aşkı okumak bana çok daha etkileyici geliyor. Adnan Binyazar beni bu konuda fazlasıyla doyurdu. Hele ''Yol Özlemleri'' adlı öykü. Bu kadar mı güzel ifade edilir? Sayfalar arasında Cahit Sıtkı Tarancı'dan, Edgar Allan Poe'dan alıntılara rastladım.Bu alıntılar cümlenin içerisine çok güzel yedirilmişti.

Kalem elimde durmadan çizdim. Evde sevdiğim kitap cümlelerini yazıp yapıştırdığım bir yer var . Oraya bu kitapta ki cümleleri eklemek için sabırsızlanıyorum.

''Ben Türk yazarları okumam'' diyen bir kesim var ya hani. Bu sözüm size; çok şey kaçırıyorsunuz haberiniz olsun!

Çizdiğim cümleleri eleyerek paylaşacağım çünkü çok fazla :)

''Er geç sonu olacak ayakta kalışımızın, yiyip içişimizin, hazlara erişimizin, sevgilere doyamayışımızın...Camı is tutmuş bir petrol lambasının kısılmasına benzer bir yavaşlıkla da varılabilir son'a, kulağında cehennem çanları duyarak da; onu bilecek tek kişi, ruhunu teslim eden olacak.'' (sayfa 46)


Mutluluk, gelimi gidimi tez bir konuktur; acı ise gittiği yere postu seren yüzsüzün teki... (sayfa52)


Koyun, nasıl doyana kadar memelerini kuzularının ağzından çekmiyorsa, yazar da kağıt istedikçe sözcükle beslemelidir yazdığını. (sayfa 63)


Kitaplar olmasa belki de varlığımızın bilincinde bile olamayacaktık. Edebiyat, sanat her an üreyen etkinlikler olgusudur. Onlarda ''son'' yoktur. (sayfa 66)

Arka Kapak: 
"Ayrılış Saati Yaklaştıkça Yüzü Solgunlaşıyor, Serçelerin Ürkekliği Ona Geçiyordu. Az Konuşuyor, Ben De Dalıp Gidiyordum. Akşama Doğru Yüzündeki Hafif Makyaj Da Etkisini Yitirince, Artık O Belli Yaşlara Gelmiş Bir Kadın Değildi, Sekiz On Yaşlarında, Saçı Kurdeleli Bir Okul Çocuğuydu. Çirkin Çıkmış Diye Sıkıca Tuttuğu Küçüklük Fotoğrafını Çantasının Diplerinde Bir Yere Sıkıştırdı. Oysa En Çok Onu Görmek İsterdim, Acıları Yaşamadan Önceki Saf Halini..."

Okurlarımızın Severek Okuduğu Kitapların Yazarı Adnan Binyazar'dan Yeni Öyküler... Bozkır Aydınlığında Aşk, Binyazar'ın Yedi Yeni Öyküsünü Bir Araya Getiriyor. Insanın Tüm Yönleriyle, Dupduru Bir Türkçeyle Anlatıldığı Öyküler Bunlar. Aşkın, Yalnızlığın, Yoksulluğun Yarattığı Hüznün, Çocukluğun, Yaşlılığın İnsanca Duygularının Anlatıldığı Öyküler... Adnan Binyazar, Yazdıklarıyla Edebiyatımızda Unutulmaz İzler Bırakmaya Devam Ediyor.

Lütfen Anneme İyi Bak - Kyung-sook Shin

Çarşamba, Kasım 30, 2011

İlk defa böyle bir şey yapıyorum ama başka çarem yok. Tek bir cümle yazacağım.






Okumanız lazım!

Kitab-ı Aşk

Salı, Kasım 29, 2011

İş yerine fotoğraf makinamı getirmediğim için, telefonla çekilen resimlerde hoşuma gitmediği için kitap kapağı  resimleri mecburen netten alıyorum.  Üst üste iskender pala kitapları okumak benim için büyük keyif, gerçi od üzerine bu kitap nasıl gitti derseniz, od'un hala izlerini taşıyorum. 
Kitab-ı Aşk 136 sayfa ince bir kitap, içeriği ise günümüz aşklarının sabun köpüğü gibi oluşundan dert yanarcasına eski aşkları, divan edebiyatından örnekler vererek anlatıyor, mecazi aşktan hakiki aşka geçişi, içeriği divan edebiyatı olduğu için kitabında biraz dili ağır.  Ben kendi adıma iskender pala ne yazsa okurum mantığında olduğum için ve divan edebiyatına meraklı olduğum için hoşuma gitti ama başkası adına okusunız da olur okumasanız da bir şey kaybetmeyeceğiniz bir kitap. Kitabın sonunda anlatılan bir hikaye var iskender pala daha önce Aşkname adlı kitabında da bu hikayeye yazmıştı, 

Ebubekir Kani'nin bir papazın kızına aşık olur, papaz kızını vermez, hristiyan ol vereyim der, Ebubekir de dininden dönmez. Kırk yıllık kani olur mu yani.. diyerek bizlere de böyle bir deyim bırakır. aşık olduğu kız ile arasında da epeyce yaş farkı vardır lakin aşıklar için bu bir önem teşkil etmez.  bunun üzerine papaz kızını kasabadan uzaklaştırır, Ebubekir de düşmüştür yollara, gel zaman git zaman ebubekirin tekrar yolu kasabaya düşer, 
Kasaba halkı iskelede yeni gelen gemiden inenleri beklemektedir.  Despina anne bütün yolcular inip, gemi ışıklarını kapatana kadar bekler orda. gemiden en son yolcu olarak bir yaşlı iner, Despina inen kişiyi hemen tanır ve koşar yanına ne fayda ebubekir ayakta zor durmaktadır. etrafındaki insanların yardımıyla ebubekiri camiye taşır, rahibe olduğunu öne sürerek bütün gece ebubekirin başında bekler. sabah ebubekir uyandığı zaman kendini Despinanın kucağında bulur, ama despinanın nefes alışı farklıdır artık. bütün gece dondurucu bir soğuk olmuştur, despina yakabileceği her şeyi yaktıktan sonra kendini ebubekirin üzerine kapatmıştır, üşümesini önlemek için ve olanca rüzgarı o yemiştir. sonu malumunuz despina vefat eder, bir süre sonrada ebubekir kani vefat eder.

Kağıt Kesikleri

Pazartesi, Kasım 28, 2011

Farklı acıların, edebi bir dille aktarılışı var bu kitapta. Ben düşündüğüm yada yaşadığım şeyleri yazmayı seviyorum ama bir başkasının kaleminden okumayı da çok seviyorum, Kağıt Kesikleri benim için biraz öyle oldu, bazı bölümler yüreğimden geçenlerle aynıydı...


Belki de bire bir yaşadığınız acılara farklı bir pencereden bakmak istiyorsanız, okuyun derim...


*Bazı ilişkilerde, bazı durumlarda, konuşmak kişiyi ya da meseleyi ucuzlatmaktan başka bir işe yaramaz olur. Öyle zamanlarda, ucuzlatıp ucuzlaşmaktan kaçınmak için de susar insan.

Bu tür büyük ve incelikli susuşların hiç kolay olmadığı açık. Ama ne kadar önemli olduğu da ortada...

Susmak en büyük yanıttır bazen. Biliyorum işte... Ben konuştukça konuşanlardan, ben sustukça solanlardan...

*Acının cahili kalmak ne güzel olurdu...

Ölüm Pornosu - Chuck Palahniuk

Pazar, Kasım 27, 2011

Herkesin merak ettiği olay kitap. Okumayı düşünmüyordum. Ölüm Pornosu ateşi sönene kadar. Ama ben yine bir yarışmada kazandım bu kitabı :) Sanırım İdefix'in yarışmasıydı. Aslında bekletiyordum ama içimden okumak geldi nedense.

Okumak için yanlış bir zaman seçtiğimi okumaya başladıktan sonra anladım. İntihar Notlarım'da az da olsa küfürlü konuşmalar vardı. Daha doğrusu normalde bağıra bağıra söyleyemeyeceğiniz kelimeler. Ama Ölüm Pornosu'nda sık sık bu kelimelere ve konuşmalara rastlıyorsunuz. Üst üste fazla geldi sanırım benim bünyeme :)

Sevemedim Ölüm Pornosu'nu. Sıkıntılar bastı okurken. Tamam yeraltı edebiyatını seviyorum ama keyifli bir şekilde okumam için o an hayatımda her şeyin dört dörtlük olması lazım. Kafamın bomboş olması lazım. Aksi olduğu zaman işte böyle fenalıklar geçiriyorum okurken. E Gizem zorun neydi o zaman okumasaydın diyeceksiniz. Haklısınız :)

2011,  ''okumayı istediğim yazarlar'' listesindekileri bir bir sildiğim bir yıl oldu. Ha bir de geleneksel ''yılın kitapları'' yazısını yazmaya az kaldı heyecanlı mısınız? :)

Arka Kapak: 
Palahniuk'un hayal dünyasına hoş geldiniz! Yoksa kâbuslarına mı demeliydik? Palahniuk bu defa romanının odağına başka bir "marazi" karakteri, porno kraliçesi Cassie Wright'ı oturtmuş; ama bir nesne olarak. Çünkü her ne kadar konu, onun, efsanevi kariyerini kameralar önünde art arda 600 erkekle seks yaparak kıracağı bir dünya rekoruyla taçlandırmak istemesi olsa da, bu rekoru kırmasında ona yardımcı olacak tali oyuncuların, yani "damızlık erkekler"in anlatımıyla şekilleniyor roman. Sıranın kendisine gelmesini bekleyen Bay 72, Bay 137 ve Bay 600'ün gözünden aktarılıyor bu tarihi an. Ve bununla birlikte, onların trajikomik hayat hikâyeleri de, bir rekordan ziyade ölüm pornosuna dönüşecek çekimler sırasında bir bir dökülüyor ortaya. Anlayacağınız, derin bir araştırma ürünü olduğunu her satırında belli eden, çatlatırcasına güldürürken aynı zamanda yüreğinizi dağlayacak bu çılgın romanla, porno endüstrisinin çağdaş hayatın içindeki muazzam ve bir o kadar da gizli saklı varlığını edebiyata taşıyor Chuck Palahniuk. Zaten böyle bir şeyi de ondan başkası bu kadar utanmazca, korkusuzca ve başarıyla yapamazdı herhalde. Ancak dikkat! Tabularınız varsa ve onları yıkmaktan korkuyor-sanız bu romanı okumayın! İnsan cenininin mastürbasyona doğumdan bir ay önce ana rahminde başladığı gerçeğiyle yüzleşmek size ağır gelecekse bu romanı okumayın! Ya da elektrikli vibratörün hayatımıza elektrikli süpürge ve ütüden önce girmiş olmasını kabul edilemez buluyorsanız bu romanı okumayın! Kısacası, düşüncesinden bile ürktüğünüz insani hallerle yüzleşmek istemiyorsanız Palahniuk sizin yazarınız değil! Bizden söylemesi!

İntihar Notlarım - Micheal Thomas Ford

Kapağa gıcığım! Ters mi tutuyorum, düz mü tutuyorum diye her seferinde karıştırıyorum. Ve ekrana bön bön bakıyorum. Ne yazacağımı bilemiyorum çünkü.

Sevdim mi? Yooo. Peki sevmedim mi? Yooo. O zaman şöyle başlayayım; 15 yaşında bir ergenimiz var. Onun ağzından yaşadıklarını okuyoruz yani intihar notlarını. Neden intihara kalkıştığını öğreniyoruz. Nedenini öğrenince pek bir şaşırdım. Hiç öyle bir şey beklemiyordum doğrusu. Baş karakter Jeff'i çok sevdim. Onunla sohbet etmeyi isterdim :) Zeki ve hazırcevap.

Kolay okunan, araya sıkıştırabileceğiniz bir kitap. Çok güzel cümleler yakaladım. Buyrun bakalım;

...hayatınızın bir başkasınınki kadar berbat olmaması, kötü olmadığı anlamına gelmez. Hislerinizi diğer insanlarınkiyle karşılaştıramazsınız. İşler böyle yürümez. Mükemmel hayat gibi gözüken -hatta iyi gibi gözüken- şey, o hayatı yaşayan insana göre mükemmel ya da iyi olmayabilir. (sayfa 52)


İnsanlar dudaklarını oynatıyorlar, ama ağızlarından önemli bir şey çıkmıyor. Yalnızca konuşuyor, konuşuyor, konuşuyorlar. (sayfa 68)


Cennette her kim oturuyorsa, elinde bir bok çuvalı var ve günde birkaç kez, içinden dünyaya bir avuç serpip, her şeyin çıldırmasına neden oluyor; sanki tarihi geçmiş peri tozu gibi. (sayfa 110)


Favorim 2. cümle.


ON8'in twitterda ki yarışmasından kazanmıştım bu kitabı. Tekrar teşekkürler ON8 :)

ON8 twitter : http://twitter.com/#!/on8kitap


Arka Kapak:
İdam mahkûmlarını, daha sonra öldürebilmek için ölümü beklerken canlı tutuyorlar. Mahkûmları, zamanı geldiğinde yargılayabilmek için, intihar etmesinler diye gözetim altında tutuyorlar. Hiç anlamlı değil. Birini ölüme mahkûm etmek doğal ama insanların bunu kendilerinin yapması değil, öyle mi? Size ne düşündüğümü söyleyeyim: Kendinizi öldürmeye çalıştığınızda insanlar sinirleniyorlar; çünkü bu, onların sizin hayatınızı birazcık bile kontrol edebilmesini engelliyor.

od

Cuma, Kasım 25, 2011

İskender Pala hep yazsa ben hep okusam, bu romanda yunusu okudum, taptuk emreyi, hacı bektaş veliyi, mevlana hz'ni , ilyas babayı, geyikli baba'yı erenleri ahileri, moğolları orta çağı okudum. okudummu yaşadım mı bilemedim. Ama hiç bitmesin istedim.

Sararmış otların arasından mini minnacık sarı bir nergis gözüme ilişti. dalından kırılmış altın sarısı bir güzellik damlası. yaklaştım niyazabad'dan bu yana ellerimdeki şifayı hiç kullanmamıştım. çok şükür buna ihtiyaç da olmamıştı. nergsceğiz hayretle bakan bir gözü andırıyordu. elimi uzatınca hal diliyle bana yarasını gösterdiğini hissettim. 'seni burada kim görecek ki bu kadar güzelsin?' diye geçirdim içimden. 'Seni buraya kim gönderdiyse o' diye bir fısıltı duydum. çevreme bakındım kimse yoktu. o halde şu çiçekmiydi konuşan, şu sarı çiçeğin sesi miydi duyduğum. sonra kendine gel yunus tenhalarda bunca başına buyruk dolaşırsan sesler duymaya başlarsın. diye toparlandım. aklıma bir soru takıldı:' kadir mevla'mın hikmeti, bu çiçek burada kimin işine yarayacak, kimin derdine şifa olacak ki?' hayret, bu sefer duyduğum sesten emin idim konuşan aynı sesti. Üstelik soruma bir de karşılık veriyordu. 'derviş baba, yoksa sence bir ceylana göz kulak olmak az şey midir?'  Besmele çektim, birkaç ayet okuyup avucuma nefes ettim. ellerimi birbirine sürtüp yerden bir miktar nemli toprak aldım. mataramdan bir damla su ile çamur eyledim ve muhammed mustafa' ya salavat ile sarı nergisin dalını ovalamaya başladım. 
'A beyazdan beyaz nakışlı güzeller güzeli, a kudretin ıtır damlası, yoksa benzin hastalıktan mı sararmıştır?'.
ne sen sor derviş baba, ne ben söyleyeyim. cılız gövdemde öyle büyük derdim var ki, ahım dağlar eritir. sen erişmesen zikrim eksik kalacak, vakitsiz üzülecek, ölüvecerektim.
'size ölüm var mıdır?'
'ölümsüz yer var mıdır ?'
'peki gözünde niçin yaştır?'
'çünkü bağrımdaki yara baş, baştır'
'siz çicekler, kışın nerde olursunuz?
kışın hepimiz toprak oluruz.
yaz bahar gelidğinde ?
'tekrar dirilir çiçek oluruz.
'cehenneme yolunuz uğrar mı?
'cennet , cehennem ademoğlunadır ya!;,
'gül sizce ne ola ki ?
'gül muhammed teridir ?
'peki, adem'e ne dersin ?
Adem muhammed sav nispet binde birdir!
'bunca güzel ve çeşit rengi bir kara topraktanmı alırsınız ?
o bizde yansımış ayın nuru, güneşin ışığıdır.
'işte dalını sağalttık, lakin yine neden boynunu eğersin ?
'derviş baba, boynumun eğriliği kalbimin hakk'a doğruluğundan!..
'sen kabe'yi grödün mü ?
Allah evidir ha ?
'peki sırat'ı grödünmü ?
'cümlenin yolunu sorarsın bana!...

Giderken Bana Bir Şeyler Söyle - Mustafa Ulusoy

Perşembe, Kasım 24, 2011


Bir güzel kitap..
Mustafa Ulusoy'la ilk olarak Aynalar Koridorunda Aşk kitabıyla tanışmıştım ve üslubunu çok sevmiştim. Ölüm'e böyle birinin gözünden bakma fırsatı yakaladım Giderken Bana Bir Şeyler Söyle'yle.
 Ölenin ardından aslında kendimiz için üzüldüğümüzü bir kere daha anlamış oldum. Ve babaannemin vefatıyla ilk defa çokça hissettiğim ölümün hemen yanı başımızda olduğunu bir kere daha hatırlamış oldum. Babaannemin vefatı, çok oturmuştu yüreğime. İlk defa bu kadar yakınımı kaybediyordum. Çocukluğumdan bu yana dizinin dibinde olduğum babaannemin yokluğu düşüncesine alışamamıştım/hala alışamadığım durumlar var; ilk O'nsuz  Ramazanımızı, ve bayramlarımızı geçirdik mesela. Oysa O hastaydı, ve az çok ölüme yakınlığını hissediyorduk; hani sadece hastalara ölümü  yakıştırırız ya. O'nun ölümü beni bu hale sokarken, 'hiç beklemediğimiz'  ölümler var ya hani, onlarda ne yapacağım ki diyorum. Cevabım; 'Hiç bir şey!' oluyor. Sadece ölümün yakınlığını ölüm gelmeden hissetmeye devam edeceğim, 'Ölmeden evvel ölünüz.' hadis-i şerifini sık sık anmam gerektiğini hatırlayacağım, bu kadar!

Birkaç alıntı;

İnsanlar gözleriyle görmediklerine niye kaybettik derler ki?

* İnsanlar ister dolma kalem, ister tükenmez kalem, ister bilgisayar kullanıyor olsunlar, en çok ayrılıkları yazıyorlardı.

* İnsanlar en gereksiz şeyleri konuşmaya çok hevesli olmalarına rağmen, sıra ölüme gelince büyük bir suskunluğa bürünüyorlar.

* En uygun ölüm zamanı, insanın öldüğü zamandır.

Keyifli okumalar demeyi isterdim, fakat bu kitap için 'idrak ede ede' okumalar diyeceğim..

Kediler Güzel Uyanır - Yekta Kopan

Çarşamba, Kasım 23, 2011

Yekta Kopan'ı hep okumak istemişimdir. Twitter'dan takip etmeye başladıktan sonra bu isteğim daha da arttı. Hazır imza günü varken Yekta Kopan okumaya başlamalıyım dedim. Çok isabetli bir karar vermişim :)

Kitap böööyle yağ gibi akıp gidiyor. Sayfalar uçuyor adeta. Ne zaman başlayıp, ne zaman bitirdiğimi anlamadım bile. Öykü okumanın güzel taraflarından biri bu olsa gerek.

Aşk mı? O da ne? , Geometri , Fil Mezarlığı bu üç öyküyü çok sevdim. Hele bir Matruşka vardı kiiiii. Off oofff. Ah be Gizem niye okumadın sen bu adamı daha önce? Büyük kayıp.

    Unuturum ben. Her şeyi unuturum. Duyduklarımı, okuduklarımı , kokladıklarımı, yaşadıklarımı, yaşattıklarımı...

   Kendimi okumaya vermem bu yüzdendir belki de. Bir kitap, içindekileri unuttuğunuz zaman size. (sayfa 108)

Arka Kapak:
"Beklenmedik bir anda, bir kitapla yaşadığın şaşırtıcı buluşma. Kütüphanede, rafta, çalışma masasında öylece durmakta, seni beklediğini bilmeden; zaten sen de farkında değilsin yaşanacakların. Karşılaşıyorsunuz. O senden daha cesur, sınırları yok. Sonrası kendiliğinden geliyor. Mutlusunuz. Hepsi bu."



Öyküler. Kısa öyküler. Çok kısa öyküler.


Yekta Kopan, edebiyatın en değerli parçası kısa öyküyü titizlikle işliyor. İnsanı derinden kavrayan yalın anlatımıyla hayatın tüm karmaşasını içinde taşıyan çekirdek zamanların resmini yapıyor. Cümleler, sözcükler hatta harfler, bu kitapta birer notaya dönüşüyor ve hayatın gizli ahengini sezdiriyor. Kediler Güzel Uyanır usta işi bir kitap

Nurdan Anneler

Haluk Nurbaki hocanın yine çok özel kitaplarından birisi nurdan anneler. Her müslüman bayanın mutlaka okuması ve kitaplığında bulunması gereken bir kitap. 140 sayfalık ince bir kitap içindeki bilgilere ise paha biçemiyorum. Haluk Nurbaki hocanın nurdan anneler üzerine yaptığı konferanstan derlenmiş bir kitap.
İçerisinde Hz. Esma annemizden başlıyor, sırasıyla Hz. Nesibe(r.a), Hz. Sümeyye(r.a), Hz. Amine (r.a), Hz. Hatice(r.a),  Hz. Fatıma(r.a), Hz. Aişe(r.a) ve Hz. Şeyma(r.a) yer alıyor. Hepsinin hayatından özelliklerinden kısaca sırlarından bahsediliyor. Ve mümin bayanlara nasıl olunması gerektiğini öyle güzel anlatıyor ki. Bizler ve kızlarımız ve bütün mümin bayanların bu annelerimizin özelliklerini taşımayı, onların gönül pencerelerinden girmeyi Allah(c.c) hepimize nasip etsin. Amin.
kitabın içinden kısaca tanıtım yapmak istedim ama hakkını vererek tanıtabileceğimi sanmıyorum, tanıtmaya kalksam bütün bir kitabı yazmam gerekecek burada. o yüzden sadece hz amine annemizin şiirini yazmak istiyorum.

Her doğan ölecek, her yeni eskiyecek
Her açan çiçek solacak, bütün zahirde
Var olan şeylerin hepsi Allah'a dönecek
Ben de öleceğim ama ebediyen kalacağım
Çünkü kainatın gözlerini açacak nur'u
doğurmak şerefini verdi Allah bana
İnanınız ki insanların yaşaması,
insanların Allah'a gidebilmesi için açılan bu caddenin tek sahibi Muhammed(s.a.v)'dir.
Benim namında ebedileşecektir.
yoksa bir varlık olarak ben de
diğer varlıklar gibi ecele mahkumum...

zahir

Pazartesi, Kasım 21, 2011

Sorunları olan bir yazar, eşinden boşanmak ister, eşide ona seyahate çıkmasını ve kitap yazmasını ister, birkaç yıl süren seyahet sonrasında bir kitap yazar çokta tutulur ve esthere tekrar döner. Ama şimdi gitme sırası esther'dedir. Çünkü onunda kendini bulmaya ihtiyacı vardır. Kitap aslında karakterlerin kendilerini bulma maceralarını anlatıyor.. esther kitap genelinde anlatılan karakterlerin hepsi ile bir şekilde bağlantılıdır, herkes estherde bir parça kendisini bulmuştur. estherin yokluğunda, kocası ve mikhail arasında da bir bağ oluşmaya başlar, ve bir süre sonra ikisi estehere bulmak için yola düşerler. fransadan kazakistana uzanan bir yolculuk.  320 sayfalık, 10 üzerinden 7 puan verdiğim bir kitap

İki Cami Arasında Aşk

Pazartesi, Ekim 31, 2011

Mürvet Sarıyıldız'ın ikinci romanı bu kitap. İsmini daha önce duymamıştım, kitabını ise gördüğümde vuruldum ve o an almak istedim, konusu itibariyle :) Tarih romanlarını çok seviyorum, içine bir de aşk karışınca daha da hoşuma gidiyor. Ama üslup önemli, bazı yazarlarımız maalesef o güzel insanları kalemleriyle yerin dibine sokarak, yalan yanlış hikayelerle insanların aklını karıştırıyorlar. Yazarımız tam aksi, edep ve saygı ile çok güzel işlemiş Mihrimah ile Sinan aşkını ve o güzel zamanları... Ayrıca kitabın kapak tasarımı ve içerik dizaynı da harika, söylemeden geçemeyeceğim :)
Eğer istenirse bir günde, hatta(benim gibi) birkaç saat içerisinde okunabilecek bir kitap.

*
Gözden uzak olduktan sonra cânâ, nerede olduğun fark eder mi? Ha bir adımlık uzaktaki saray, ha dünyanın diğer ucu. Gözlerim ki seni gördüğünden parlak, fikrim sen olduğun için coşar. Aşk, sen olduğun için aşk. Selinde boğulsa da bu can, kurtaracak olan yine sensin.

*Bu acıyla yaşamak benim kaderimse, bu acıyı taşlardan başkası anlayamaz. Taşlar ki aşkın en sadık dostları olacak bundan sonra. Ey Mihrimah, adı dilime yasaklı olan sevgili, gülüşü gözlerime haram olan sevgili, seni her anmamda nasıl kanıyorsa bu dilim, nasıl eriyorsa aşkının altında tenim, ruhum nasıl sızlıyorsa her daim, aşkımın tercümanı olacak ellerimde şekil bulacak olan taşlar.

* Onun gözlerini saltanat sevdası, senin gözlerini de onun aşkı kör etmiş. İki kör, birbirini nasıl görebilir karanlıkta?

Kalb İbresi

M.Fethullah Gülen'in Kalb İbresi adlı eseri, tahmin edeceğiniz üzere din bilgisi içeriyor hayat bilgisi tadında.. Bölüm bölüm soru cevaplardan yola çıkılarak sohbet tadında ilerliyor, konuların birbiriyle bağlantısı yok, lâkin günümüzde çoğumuzun yaşadığı hal ve hadiselerden yola çıkılarak yazıldığından, kendinizden bir şeyler mutlaka bulacak ve keyif alacaksınız... Hepimizin kalb ibresi zaman zaman kayabiliyor, bu kitap iyi gelecek... Okunması gereken nadide eserlerden... Kitabı bitirdikten sonra her zaman görebileceğiniz bir yere koyun ve ara sıra sayfalarını tekrar karıştırın, rehberliğine ihtiyacınız olabilir.

*Peygamber Efendimiz(s.a.v), kendisine atfedilen bir sözde mü'minin sözünün hikmet, sükûtunun da tefekkür olması gerektiği tavsiyesinde bulunur. Bu ifadeden mü'minin hâlinin iki hususa bağlandığını görmekteyiz. Bir; mü'min konuştuğu zaman mutlaka belli bir hikmet, maslahat ve hayır gözeterek konuşur. İki; konuşulacak mevzuda böylesi bir hikmet ve hayır söz konusu değilse o zaman mü'min sükûtu tercih eder. Ancak onun bu sûkutu boş boş, tembel tembel durma şeklinde anlaşılmamalıdır. O, sükûtîliğine bir anlamda uhrevîlik boyası çalar, tefekkür etmesi gereken meseleleri düşünür ve neticede onu bir tefekkür zemini hâline getirir.

*Çünkü yapılan hizmetler karşılığında azıcık dahi olsa bir alkış beklentisine girer veya elde edilen başarılar neticesinde azıcık dahi olsa, heva ü heves kaynaklı, duygularınızı okşayan bir sevinç yaşarsanız münafıklığa doğru bir adım atmışsınız demektir.

*Meselâ müşterek bir hayat sürdürülürken yapılan yanlış tavır ve çiğ davranışlar karşısında hemen harekete geçmemeli, aynıyla karşılık vermemeli ve hele gıybet ve dedikodu gibi alçaklıklara asla tenezzül etmemeliyiz. 
...Çünkü asıl önemli olan ekşiyen karşısında tatlı olmak, eğri karşısında düz durmaktır.

SURE-İ YUSUF"UN YORUMU

yusuf suresini bir çok kez okudum hem mealini hem tefsirini, hz yusufun kıssası hakkında yazılmış bazı kitaplarıda okudum ama benim için bir eksiklik vardı okuduğum kitaplarda, haluk nurbaki'nin bu kitabı ile bu eksiklikte kendi açımdan doldurduğumu düşünüyorum. Hz yusuf'un kıssasında herkesin konuştuğu hep züleyha ile hz yusuf'un aşkıdır.  Ama bu kitap yusuf suresine ve kıssasına çok başka bir açıdan bakış sunuyor. Kitap 100 sayfa oldukça ince bir kitap, haluk nurbaki hocanın kitapları geneli incedir ama içindeki bilgiler oldukça büyüktür.  
Kitabın sonunda şöyle bir yazı var; Sure-i yusuf'u ve yorumunu okuyan siz kıymetli okuyucularıma bu sureden özellikle neler öğrenmemiz gerektiğni bir defa daha özetlemek istiyorum:

1) sure-i yusuf bir hikaye değil, aksine insan yapasının bütün hususiyetlerini ahsenül-kasas: yani kıssaların en güzeli  biçimi içinde açıklayan bir ilahi rapordur. insanın gönül, nefs ve ruh gibi bilim açısından bilinmesi imkansız yanlarını zarif bir hayat hikayesi içinde dile getirmiş, gerçekleri perde perde gözümüzün önüne sermiştir.

2) bizzat zahiri manası itibariyle dahi kader, tevekkül, gayret ve teslimiyet konusunda fevkalade önemli incelikleri; tartışmaya imkan vermeyecek biçimde açıklamıştır. Özellikle yakub ve yusuf'un hem zellelereni, hem de sabır ve tevekküllerini, hatırımızdan çıkmayacak biçimde zihinlerimize yerleştirmiştir.

3) insanları mahveden gurur ve kendinde kudret ve vehmetme gibi hatalarımızı yine yakup ve yusuf ağzından peka çık şekilde dile getirmiştir. cenab-ı hakk'ın irade ve emriyle en yüce noktaya gelmiş bir peygamberin bile bazı şeyleri bilmesi yanında: kulluk hayatı içinde pek çok şeyleri bilemeyeceği ayet kesinliği içinde bildirilmiştir.

Aslında 5 madde yazıyor kitabın sonunda ben sadece ilk üç maddeyi yazdım, merak edenler kitabı alıp okuyacak artık. :)

Sol Ayağım

Salı, Ekim 25, 2011

Kendinizle ilgili gerçeklerle yüzleşmek için ihtiyacınız olan nedir? Kabullenemediğiniz 'siz'i başkalarına anlatmayı bir yana koyun. Kendinize itiraf edemedikleriniz ne çok değil mi?
Christy Brown, fiziksel anlamda hepimizden geride ancak zihnini, engelli olmayan bizlerin fiziksel özelliklerimizi kullanamadığımız kadar ustaca kullanıyor.

Doğuştan beyin felci olan ve bununla onlu yaşların başında yüzleşen Christy; tüm iletişimini vücudunda hükmedebildiği tek organ olan sol ayağıyla gerçekleştiriyor. Elleri vücudu, sağ ayağı hatta yüzünü bile hareket ettirmekten aciz olan Christy'nin zihni ve yüreği fiziksel engellerinin aksine mükemmel işliyor.
Baskın bir çoğunluğun kendiyle bile yüzleşmeye cesaret edemediği gerçeği, Christy'nin otobiyografisini içtenlikle yazışına hayran bıraktırıyor...
Okunası, ibret alınası ve tebrik edilesi... Tebrikler Christy Brown. Ve tebrikler bu nadide insanın biricik annesi; onun ilham kaynağı ve melek annesi...

Süpermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesi Bağlardı

Cumartesi, Ekim 22, 2011

Adı bile insanın içini sıcacık yapan bu kitap karşınıza oturuyor ve okuduğunuz sürece sizinle konuşuyor, şakalaşıyor, güldürüyor , duygulandırıyor. Bazen kendinizi kitap okurken sesli bir şekilde tepki verirken ve gülerken yakalayınca bir de bu halinize gülüyorsunuz.
Kitabın yazarı; Ahmet Şerif İzgören. Karşılık beklemeden seminerler veren insanların oluşturduğu Uğur Böcekleri Projesi'nin ana parçalarından biri olduğunu da kitapla beraber öğrenmiş olduk, diğer kitaplarında da yer alıyor bu projenin tanıtımı.
Yazar, kitapla ilgili arka kapakta da yer alan bir sözünde 'Bu kitabı kişisel gelişmeyin diye yazdım. Toplumsal gelişin. Etrafa da gram katkınız olsun' diyor ve biraz şaşkınlıkla biraz da gülümseterek, kendine hak verdirtiyor.

OKU AMA NEYİ

Cuma, Ekim 14, 2011

Bir iki hafta önce sanırım başlamıştım bu kitabı okumaya, görüldüğü gibi sürükleyici olmadığı için elimde biraz süründü kitap. büyük umutlarla başlamıştım okumaya, ama içindekiler bildiğim bilgileri tekrarlamaya yetti, yeni bilgiler öğrendiğimde oldu tabi onlarıda yabana atmamak lazım ama genel itibariyle benim için okumasamda birşey kaybetmeyeceğim bir kitapmış. Kitabı yazar zaten bölümlerine ayırmış  ilk bölümde hayatın bir anlamı olmalı diyerek yola çıkıp, oku ama neyi sorusuna cevap arıyor, bu sorunun cevabını tanıştığı ilim ehli bir insanla hoş sohbetler yaparak öğreniyor, 2, bölüm'de kitap başka bir yere gidiyor yazar dedesiyle ve büyükannesi ile olan ilişkisini,eşiyle tanışmasını vs konuları anlatıyor. 3, bölümde yazar arkadaş toplantısında bulunan ve  inanmayan bir profesör ve eşinin inanmamak için sordukları sorulara islam ve tasavvuf üzerinden cevaplar veriyor. 4, bölümde yüksek mevkide ( banka müdürü, fizik profesörü, doçent üni.öğretim üyesi, holding genel koordi.doktor ana bilim dalı prof.)bulunan arkadaşları ile toplanıp big bang konusunu işliyorlar. Big Bang olayını birçoğumuz biliyoruz ama benim için eksik bilgilerimi gidermek açısından iyi oldu 5. bölümde yine ilim ehli hocası ile yaptığı sohbetleri anlatıyor.   
6, bölümde yine yüksek mevkideki arkadaşlarına tasavvuf ve islamı anlatıyor.  
kitabın en çok sevdiğim bölümü ilim ehli hocası ile yaptığı sohbetler, daha doğrusu o kişinin yazara anlattıkları. Ve birde bu sohbetler sırasında geçen bir şiir varki, ahmet hamdi tanpınarın bu şiiri kırk yıl okusam bu şekilde yorumlanacağı aklıma gelmezdi diyecek insanlar arasındayım. ağzım bir karış açık şekilde okudum yorumunu.
birçok bilgiyi bir arada bulabileceğiniz bir kitap tasavvuf ve fiziğe merakı olanlar sağda solda gezinmeden alsın bu kitabı okusun ikisi bir arada var.

Şiirin ilk dörtlüğünü yazmadan edemeyeceğim ; 

"Ne içindeyim zamanın
ne de büsbütün dışında
yekpare geniş bir anın
parçalanmaz akışında"

Ahmet Hamdi Tanpınar

Halil Cibran/Ermiş

Perşembe, Ekim 06, 2011

Esselamu aleykum,

Sevgili Halil Cibran ve Ermiş...
Halil Cibran'dan uzun uzun bahsetmek istiyorum aslında, kitabını okumasanız da birçok sosyal paylaşım sitesinde şiirlerinden alıntılar okumuşsunuzdur, çok derin bir yazar, şair, filozof ve ressam kendisi. Yazarın daha önce hiçbir kitabını okumadıysanız Ermiş sizin için çok iyi bir başlangıç olacaktır. Yazar da Ermiş'e büyük emek verdiğini, yayıncısına teslim etmeden önce uzun yıllar elinde tutup en doğru kelimeleri yazdığından emin oluncaya kadar yayımlamadığını belirtmiştir.
Halil Cibran'ın en ünlü eserlerinden biri olan ve ilk kez 1923 yılında basılan "The Prophet" (Nebi) adlı eseri karma şiir denemelerinden ve birkaç resim örneğinden oluşuyor. Mustafa adındaki kahramanın 12 sene kaldığı Orphalese şehrinden ayrılıp evine gitmek üzereyken bir grup tarafından durdurulması ve halkın insanlık ve hayatın genel durumu hakkında sorular sormaları ve bu sorulara verilen bilgece cevaplar kitabın içeriğini oluşturuyor. Ermiş, insan hayatına dair önemli konulara aydınlatıcı şekilde değiniyor: aşk, evlilik, çocuklar, vermek, yemek ve içmek, sevinç ve üzüntü, ev ve evin önemi, giyecekler, alım ve satım, suç ve ceza, yasalar, özgürlük, sebepler ve arzular, acı, bilgelik, öğretme, arkadaşlık, konuşma, zaman, iyi ve kötü, dua, zevk, güzellik, din ve son olarak da ölüm.
Hristiyan olan bir adamın bu kadar güzel bir şekilde islami yaşama ve düşünce tarzına sahip olması etkileyici.. Kitabı okuduktan sonra beni daha iyi anlayacağınızı sanıyorum. Yazarın kitapları 20'den fazla dile çevrilmiş ve Türkçe'ye Cibran'ı en titiz ve özüne bağlı kalarak kazandıran yayınevi de kaknüs yayınevi sanırım. Bu yayını öneririm.
Kitap benim başucu kitabım oldu diyebilirim, çizmediğim satır sayısı az ve kitabın tamamını ezberleyip hayatıma uydurursam mutlu ve iyi bir insan olacağıma inanıyorum :) Halil Cibran okunması gereken usta bir yazar!

Sizler için birkaç alıntı;


*Zira aşk, nasıl sizi taçlandırırsa öyle de sizi çarmıha gerecektir. Nasıl serpilmeniz içinse öyle de budanmanız içindir.

*Aşk hiçbir şey vermez, kendinden gayrı ve hiçbir şey almaz, kendinden gayrı.

*Ve birlikte ayakta durun. Ama birbirinize çok yakın değil:
Zira mabedin sütunları ayrı durur.
Ve meşe ağacı ile selvi birbirinin gölgesinde serpilmez.

*Ve alıkoyabileceğiniz herhangi bir şey var mı? 
Sahip olduğunuz her şey günün birinde verilmiş olacak.
Öyleyse şimdi verin, verme mevsimi sizin olabilsin diye ve varislerinizin değil.
Çoğu kez 'Vereceğim, fakat yalnızca layık olana.' dersiniz.
Bağınızdaki ağaçlar böyle demez, ne de meranızdaki sürüler.
Yaşayabilmek için verir onlar, zira esirgemek helak olmaktır.

*Ve kalbinizin mevsimlerini kabul ederdiniz, tıpkı tarlaların üzerinden geçen mevsimleri her daim kabul ettiğiniz gibi.

*Siz sıkıntınız ve ihtiyacınız hâlinde ibadet edersiniz; keşke pür neşe olduğunuzda ve bereket günlerinizde de ibadet edebilseniz.